Bu seçim dönemi partiler hakkında yazmamaya karar vermiştim.
Ama insan gördüğü bazı şeyleri içine sindiremiyor ve bazı hatırlatmalar yapmak zorunda hissediyor kendini.
Kıbrıs halkının hoş görüsünden olsa gerek, çoğu şey çok çabuk unutuluyor
Dün karşılaştığım bir arkadaşım da gördüğü bazı yanlışlardan rahatsız olmuş olmalı ki; bana “ gerek siyasette, gerekse sendikada bir çok olaya tanıklık ettin, neden bunları bir kitap halinde yazmıyorsun? “ dedi.
Şu an için böyle bir niyetim olmasa da sanırım arkadaşım haklı, geçmişte yapılan hatalar ve yanlışlar dile getirilmeli ki düzeltilsin.
Aksi taktirde bu ülke düzelmez.
Tufan Erhurman Hocayı severim.
Kişiliği ile adaleti ile taktir ettiğim bir siyasetçidir.
Ancak dev boyutta resminin bulunduğu afişteki “ Ne demek umut yok” sloganını içime sindiremiyorum.
Umutsuzluğu sevmememe ve umudun her daim yeşertilmesi gereken bir fidan olduğuna inanmama rağmen, bu slogan adeta yüzüme karşı hakaret ediliyormuş gibi geliyor bana.
Erhurman Hocam çok yoğun çalışmaları arasında umudun nasıl yok edildiğini unutmuş olmalı.
Hatırlarsınız Annan planın referanduma götürüleceği süreçte insanlar nasıl umutla yollara dökülmüşlerdi.
60 binler nasıl CTP’yi umut görerek tek başına denecek kadar milletvekili sayısıyla iktidara taşımıştı.
Zira 3 kişilik ÖRP nin bir etkisi olmamıştı hükümete.
Çünkü insanlar, 40 yıl boyunca UBP ve DP iktidarlarının yarattığı adaletsizlikten, haksızlıktan, partizanlıktan, malının mülkünün hak etmeyene verilişinden, bilinçli olarak üretimin yok edilerek Türkiye bağımlı hale getirilişinden, işsizlikten ve dolayısıyla göçten v.s o kadar bunalmıştı ki, Annan planı ile Kıbrıs’a gelecek olan bir çözümü ve CTP’yi bir umut olarak görmüştü.
Peki CTP ne yaptı?
Hadi diyelim Kıbrıs sorunu ile ilgili bir çözüm sadece bize bağlı bir olay değil diye çözülemedi, peki ya ülkenin içi?
Halkın “Göç Yasası” diye adlandırdığı “Sosyal Güvenlik Yasasını” Türkiye’den bile önce getirerek binlerce meslek sahibi genci açlık sınırında çalışmaya mahkum etmedi mi?
KKTC pahalılık bakımından Türkiye’den en az 3 kat fazla pahalı olmasına rağmen, öğretmeninden, doktoruna, hakimine kadar tüm çalışanların ücretlerini Türkiye’de çalışanlardan daha da aşağıya çekmedi mi?
Bırakın onu, aynı iş yeri içerisinde çalışanlar arasında statü ve ücret farkı yaratmadı mı?
Aynı işi yapan eski bir çalışan 5000 TL alırken yeni girişli meslektaşı 1800 TL ye mahkum edildi.
Yine kadınların yıpranma payı bu dönemde kaldırılmadı mı?
Dünyanın her yerinde kadınların çalışma hayatında pozitif bir ayrımcılık yapılarak statüleri daha iyiye götürülmeye çalışılırken, ne yazık ki KKTC’de CTP tarafından AKP’nin gerici politikası izlendi.
Diğer yandan tüzüğünde “Sosyalist” olduğu yazan ve kendisine “emekçi parti” diyen CTP, Lefke Avrupa Üniversitesinde sırf sendika üyesi olmak istedikleri için akademisyenleri işten atarak, sosyalizme de, emeğe ve emekçiye de ihanet etmedi mi?
Hatta bu olaydan dolayı nerdeyse adadaki tüm sivil toplum örgütleri birlik olup, imza toplayarak sendikalaşmayı savundukları halde despot bir yaklaşımla tüm sivil toplum örgütlerini ve bu isteklerini yok saymadı mı?
Yine aynı dönemde Türkiye ile yapılan ekonomik protokollerde, paranın %80 nine yakınını din eğitimi ve camilere harcayacağına dair imzalar atmadı mı?
Hala Sultan Koleji açılışında CTP başkanı dönemin başbakanı , duyduğu minneti ve hatta böyle bir eğitime duyduğu inancı dile getirerek Kıbrıs halkının inancını sorgulayanlara onay vermedi mi?
Öğretmenlerin statüsünü geriye götürerek, öğretmenle birlikte kamu görevlilerinin tümün itibarını yerle bir etmedi mi?
Sendika seçimlerine müdahale edip, sendikaların çoğunu arka bahçesi durumuna getirip etkisiz hale getirmedi mi?
Greve giden çalışanların maaşlarını yasa dışı kesip, çalışanları mahkemelere mahkum etmedi mi?
Daha yazılacak çok şey var ama sözün özü CTP tek başına iktidar olduğu dönemde UBP ve DP’nin bıraktığı yerden hatta dozunu bile artırarak, bu halka hayatı zindan etmeye devam etti.
Bütün bunları CTP’ye kötülük olsun diye yazmıyorum elbette.
Hatta bundan önceki yazılarımda artık mecliste toptancı bir yaklaşımdan yana olmadığımı, mecliste gerçekten alanlarında iş yapıp, temsil ettikleri grupların sesi olacak kişilerin olması gerektiğini yazmıştım.
Hatta CTP içerisinden kadınların sesi olarak Doğuş Derya’nın, engelleri ortadan kaldırma adına Günay Kibrit’in , eğitim konusunda bilgi ve donanımlarına güvendiğim Salih Sarpten Hocam ile Ziya Tüzel hocamın ve sağlık konusunda kendisinin bir çok şeyi düzelteceğine inandığım Filiz Besim’in mutlaka mecliste olmaları gerektiğini yazmıştım.
Amacım kimseyi üzüp kırmak değil.
Sadece “ne demek umut yok” sloganında umudun nasıl yok edildiğini hatırlatmak istedim.
Bu slogan yerine çıkıp halka “Yaptığımız hatalarla umudunuzu yok ettik ama bunu düzeltmek için iktidara adayız” deselerdi, en azından samimiyetlerini gösterselerdi o zaman ben de bu sloganı bir hakaret kabul etmeyip alkışlardım.
Oysa şimdi sorarım CTP’ye bu kadar samimiyetsiz davrandıktan sonra “biz değiştik” söyleminize nasıl inanayım?
Bu halkın elinden umutlarını aldığınız halde çıkıp “aa umutsuzluğu nereden çıkardınız, kim aldı umutlarınızı” gibi bir sloganı ana temanız yapıyorsanız, geçmişten ders çıkardığınıza nasıl inanayım?