Ne bekliyorsunuz?

Taner ULUTAŞ

Vatandaş sanki söz birliği etmişcesine ‘Sağlık’ çöktü. Sistem yenilenmeli aksi takdirde önümüzdeki yıllar içerisinde Sağlığın ruhuna Fatiha okunacak deniyor. Halkın bu ikazına aldırış eden varmı diye sorsam eminim birileri Allah iki kulak verdi birisinden girer ötekisinden çıkar. Bunların da yaptıkları budur diyecek. Lefkoşa’da bir zamanlar övündüğümüz zaman bir harmanlık yer istediğimiz, yeni yapıldığı yıllarda ‘Ortadoğu’nun en iyi hastanesidir dediğimiz Dr. Burhan Nalbantoğlu hastanemiz vardı. O günlerden bu günlere kadar geçen zaman dilimi içerisinde o övündüğümüzde bir harmanlık yer istediğimiz ‘Ortadoğu’nun en iyi hastanesinin bugünlerde ahı gitmiş vahı kalmış. Ünlü düşünürler İnsanlar küçük şeylerden mutlu olmayı iyi bir şey olarak bilirler. Ama şunu bilmezler. Aslında ellerinde kalan tek şey o küçük şeylerdir der. Millet ellerinde kalan küçük şeye tamah ediyor. Ancak büyük çoğunluktan ayırdığım küçük bir grubun canla başla çalışması sonucu ayakta kalmayı beceren hastanemize nedense eski Cumhurundan tutun da Başbakanına, Milletvekillerine ve üst düzey bürokratlarına kadar kimse tamah edip güvenmiyor. İki Cumhurbaşkanımız, iki Başbakanımız. Bir Başbakan yardımcımız ve birçok vekilimiz geçirdikleri kalp krizi veya hastalık sonucu soluğu ya Türkiye’de yada YDÜ hastanesinde alıyor. Hastanede kızdığı zaman hastasını köpeğin münasip yerine sokup çıkartan doktorların yanı sıra hastasına çok iyi yaklaşan gerçekten kaliteli doktorlar da var. Suratı ile insanları döven, konuşurken homurdanır mı? Kızar mı veya söver mi belli olmayan Başhekim yerine insanları gülen yüzü ile karşılayan ve her derdi ile ilgilenen hastanenin yüz akı bir Başhekim yardımcısı da var. Bu teraziyi sanırım eşitliyor. Dün Lefkoşa Devlet Hastanesine gittim. Sosyal Hizmetlerden maaş almak için 90 küsur insan ve sayıları az da olsa bir kısım Sosyal Sigorta’dan emekli çıkmak için dar bir koridorda bekleyen hasta insanları gördüm. Engelli, hasta, ayakta duramayacak derecede bitkin bu insanlara 8.30’da gelin denildiği için gelmişler ve dar bir koridorda sıralarının gelmesini bekliyordu. Ancak 08.30’da gelin diyen doktorların gelmesi 10.30’a kadar sürdü. "Cahil bir insana aşırı yetki verirseniz kendini ilah sanır sözünden hareket etsem bu insanlar okumuş ve doktor olmuşlar. Okumuş Cahil desem ona da dilim varmaz ve onların da şanlarına yakıştırmam. Peki o zaman geriye ne kalır diye sorarsanız onu da söyleyeyim. Adamlarda sorumluluk ve insana saygı duygusu o kadar. Keyfi gelecek. Kahve ve sigarasını tüttürdükten sonra gelip o hasta ve engelli insanlara bakacak. Birde eskiden meme kanseri olanların o bölgedeki lenf bezleri de alındığı ve kol hareketleri kısıldığı için ya Sosyal Sigortalar Dairesinden hasta olarak emekliliğe sevk edilirlerdi. Yada Sosyal Hizmetlerden yardım bağlanarak hayatlarını idame ettirmesine yardımcı olunurdu. Ancak asık surat Başhekim  Ramadan Bey o mevkiye oturunca durum değişti. Bu insanlara Himalaya Dağlarına çıkacaksın. Sonra ineceksin. Başarırsan o zaman seni emekli yaparız deniyor. Uzun lafın kısası sen kansere yakalandın. Kolun kalkmaz. Parmakların oynamaz. Dolayısıyla iş yapamaz  bölümüne biz bakmayız. Biz nodül attı mı? Yani kanser tekrarlandı mı? Bir başka deyişle 3-4 ay sonra sizi ‘Tahtalı köye’ yolcu yapacakmıyız ona bakıyoruz. Şayet Tahtalı Köye yolcu iseniz size 3-4 ay maaş bağlar ve ondan sonra yolcu ederiz deniyor. Bakanlar Kurulu kararına göre büyük efendilere basit bir sağlık sorunu nedeni ile yüz binler ödenirken, ciddi hastalığı bulunan garibana 300 – 500 TL ödendiği bir ülkeden ne bekliyorsunuz?