Bu ülke, garip bir ülke. Ne bildiğin değil, kimi bildiğin önemli. Kışın soğuğunda, yazın sıcağında uyanman önemli değil bu ülkede. Uyandığın zaman ne yapacağın, nasıl bir işe, nasıl bir güne başlayacağın önemli. Gemisini kurtaran kaptandır edebiyatında, kişisel çıkarların toplumsal çıkarlar olmadığı zamanları yaşayanların memleketindeyiz aslında. Bitirdiğin okulun, hatta okulun da önemi yok. Bal tutanın parmağını yaladığı, Vekili rant kapısı gibi görenlerin, benim gızcığı, oğlancığı da işe sok diyenlerin coğrafyasındayız. Her seçim dönemi öncesinde listelerle işe almaların yaşandığı, üstelik “her dönem yapılıyor” deme pişkinliğine, yüzsüzlüğüne de sahip olan yöneticilerin yönettiği bir ülke konumunda benim ülkem. Sandığa gittiğinde, pusulaya mühür vurduğunda, günü kurtaranların, kendini kurtarmaya çalışanların ülkesinde yaşıyoruz. Herkes hak ettiği gibi yönetilir sözünün aşağılamalarında, daha iyiyi hak ettiğinin bilincinde, “elimizdekinin en iyisi bu” diyenler ile beraber yaşıyoruz. En iyisi bile berbattır çoğu zaman senin ülkende. Bilirsin gerçeğinin o olmadığını, Bilirsin hangi kötülüklerle koltuklara çakıldıklarını büyük amcaların. Susarsın. Düzelecek diye umut edersin… Sağın ve solun ne anlama geldiğini bilmeyen, solu Rumcu, komünist, vatan haini, bölücü gören sağcıların, sağı, rantçı, mamacı, kendilerini yıllarca ezen düşman olarak tanımlayanların solcuların ülkesindeyiz aslında. Eğer ne kadar çok şükrancı olursanız, ne kadar çok Türk bayrağı sallarsanız, TC Lefkoşa Büyükelçiliğini bir elçilik olmaktan çok öteye taşır ve adeta yalakalık ile taparsanız, toz kondurmazsanız o kadar çok sağcısınız bu topraklarda. Çünkü sağcı olmak, milliyetçi olmak bayrak sallamaktır bu ülkede. Öte yandan ne kadar eski barış türküleri söyler, ne kadar uzo, zivaniya içer, ne kadar mandıra edebiyatı yaparsanız kendi yaşadığınız toprağa işe örnek bir solcu da olabilirsiniz yoldaşlarınıza. Hep polemikleri yaşadık. Ben çözümsüzlüğün içinde doğdum. Üstelik adına KKTC denilen bir Cumhuriyet bile yoktu dünya coğrafyasında doğduğumda. Hayatım boyunca ne Türkiye’ye ait hissettim kendimi, ne de Kıbrıs’ın güneyinde bulunan yönetime. Oysa kendi devletim de diyemedim KKTC denen bu garip ülkeye yaşattığı yolsuzluk, haksızlıklarda. Siyasi görüşüm olamadı, olamadı bu topraklarda. Hatta seçimler gelip geçti ve aday olup olmayacağım da soruldu farklı görevlere farklı siyasi partiler tarafından. Eğer kamuda çalışmıyorsanız aileniz bile size işsiz gözü ile bakar bu ülkede. Aradan yıllar geçtiğinde, bir eşeğe iki kalbur samanı pay edemeyecek zekadaki kişilerin devlet kadrolarını şişirdiğini, kendilerinin de şiştiğini gördükçe daha da nefretin artar kendi ülkene, insanına, siyasine.