Neden DAÜ?

Oshan SABIRLI

Necdet Osam’ı bilmem, hiç dersini almadım, hatta sanıyorum merhabam bile olmadı. Öte yandan Abdullah Öztoprarak ile bir kez Detay Gazetesi’ne yaptığı ziyarette sohbet etme şansına eriştim. Öztoprak ile olan kişisel ilişkim bunun ötesinde değil. Yani hiç kimsenin sözcülüğünü yapacak değilim. Dünkü yazımı çok beğenenler de oldu, sert şekilde eleştirenlerde. Tüm bu eleştirilere şapka çıkarıyorum. Bir DAÜ’lü olarak tüm samimiyetimle kaleme aldığım yazıdan rahatsız olanlar oldu. Kalbimde, anılarımda DAÜ’nün yerinin bambaşka olduğunu söylemem gerek. *** Benim Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde bulunduğum dönem Özay Oral’ın rektörlük dönemlerine denk geliyor. Öğrenci olduğum yıllarda, kömür gibi siyah saçları, tombul görünüşü ve de kısık sesi ile üniversite rektörünü yalnızca üniversitenin etkinliklerine kısıtlı zamanlarda görürdük. Üstelik öyle çok suya sabuna dokunan, medyaya demeçler veren medyatik bir kişilik olmadığını düşünürdük hep. Oysa işin çok daha farklı olduğunu sonraları Özay Oral ile yaptığım sohbetlerde anlamıştım. Hiç kuşkusuz Özay Oral dönemi, DAÜ’nün gelişiminde çok önemli bir miladı da beraberinde getirdi. DAÜ’nün kuruluş yıllarında Ankara Bilkent’te hocalık yapan Kıbrıslı Prof. Dr. Özay Oral DAÜ’nün rektörlüğüne getirildi. 1992 ‘de göreve başlayan Oral, YÖK sistemini Türkiye’de tanıtıp geliştiren kişilerden olarak biliniyor. DAÜ’nün gelişimi ve büyümesi ayni zamanda diğer Kıbrıs Türk üniversitelerinin de gelişimini sağladı. Bu alanda DAÜ ile önemli eğitim yatırımları da hız kazandı. *** DAÜ üniversite sektörünü ve üniversitelerin kalitesini geliştirdi. Oral sayesinde master ve doktora programları açıldı ve DAÜ böylece tüm dünyada tanınana bir üniversite haline geldi. Derken çalkantılı geçişleri vekalet dönemlerini daha sık duyar olduk. Hatta rektörlerin mahkemeleştiğine de bire bir şahit olduk. Son olarak Abdullah Öztoprak dönemini yaşadık. Tartışmalar ise yeni bir boyut kazandı. Özay Oral dönemi sonrasında, bir yandan ekonomik gelişmeler ve kriz, diğer yandan plansız şekilde yapılan maaş artışları, plansız personel alımlarının üniversitede kaosu başlattığını gördük. Hiç kuşkusuz (bir yönetici olarak zaten işi bir noktada bu olan) Abdullah Öztoprak’ın hakkını da vermek gerek. Çöküşte olan bir üniversite yeniden bu süreçte canlandı. Ancak üniversitede “korku cumhuriyeti” yaşandığından bahsediliyor. Özellikle son yıllarda yaşanan gerginlikler tavan yapmış durumda. Çalışanlar mutsuz… Aslında huzursuzluğun, tehditlerin olduğunu görüyoruz. Mahkemelere yansıyan bir çok dava ile davalı konumuna düşen Üniversite’de huzur arayışları yerine huzursuzluktan prim yapılması düşüncesi hakim. Fakat bu huzursuzluğun kamuoyuna yansımadığı da vurgulanıyor. *** Bugünlerde “Abdullah hoca giderse üniversite biter” tartışmaları yine arttı. Öztoprak destekçileri, ortaya koydukları argümanda, üniversitenin öğrenci sayısının arttığından bahsediliyor. Bunu Öztoprak’a bağlayanların sayısı oldukça yüksek. Benim öğrencilik dönemlerinde, yani 1990’lı yılların ortalarında 15 bin olan Kuzey Kıbrıs üniversitelerindeki öğrenci nüfusu bugün 65-70 binlerde bulunuyor. Tüm üniversitelerde ciddi bir öğrenci artışı trendinin olduğunu görüyoruz. Ancak eğitim kalitesi hakkında ise maalesef ciddi şikayetlerin olduğu yine akademisyenler tarafından bizzat dile getiriliyor. Mağusa’da demokratik özerk bir üniversiteye acilen ihtiyaç var. Siyasilerin elini ayağını üniversiteden çekmesi, senatonun demokratik yollarla oluşması şart. DAÜ’nün kaybettiği eski itibarını ve eğitim kalitesini acilen yükseltmesi gerekiyor. İktidar kavgalarının ve ayak oyunlarının bu üniversitede sonlanması ve DAÜ’nün geleceğe daha umutla bakması lazım.