İnsanlar başlarından geçen olayları başkalarına anlatmalı mı? Gerçekte, “ sır gibi “ saklanan ve özelden sayılan bilgiler, olaylar neden gizlenir? Aslında “sır “ olarak saklanan, gizlenen her şey, bir gün mutlaka açığa çıkmıştır! Çok uzun zaman geçse de; Sırları saklayanlar, gizleyenler dünyalarını değişseler bile, sır olan gerçekler bir gün gelir aydınlanır! “- Tarih sizi yargılayacak “ denildiğinde… … ölüp gitseniz bile, “ ilahi adaletten “ kurtulmanızın mümkün olmadığı anlatılır! İlahi Adalet sehpası nerede kurulur? Cennette mi, cehennemde mi? Yargıçlar Kurulu meleklerden mi oluşur? Oradaki avukatlar in midir, cin midir? Ve en önemlisi öteki dünyada idam cezası var mıdır? Kaynayan sakız kazanına atılmak, idamdan mı sayılmalı? Ya cehennem ateşinde yanmak? Lütfen; İnananlar bir yanda, inanmayanlar öbür yanda toplansın! Ve kimse kimseyi ikna etmeye çalışmasın… Ancak; Dini bütün; inançlı, cennet ve cehennemin varlığına inanmışların, inançları ile yaptıkları (amelleri) arasındaki çelişkiye baktığınızda… … gerçekte, öbür dünyada, Tanrı’nın adaletine inanmadıkları ortaya çıkar! Bu dünyada, vicdan sahibi değilseniz ve hep kendinize yontuyorsanız; Her Pazar kiliseye gitseniz ve günah çıkarsanız ne yazar? Beş vakit namaza dursanız ne değişir? Fazla uzatmadan; Kısa yoldan, fazla felsefenin girdabına kapılmadan, olayın özeti şu: Dünyanın işi, vicdan muhasebesine bırakılmayacak kadar gerçektir ve ciddidir! Her şeyin hesabı bu dünyada verilmelidir. Adaletin tecellisini “ öbür dünyaya “ ve Allaha havale etmek, mağdurların ve garibanların züğürt tesellisidir! Zalimler, faşistler, hırsızlar öbür dünyada cehennem ateşinde yanacaklarına inansalardı… … cehennem kavramı kalmaz, her kes bu dünyada cennette yaşardı! Ancak; Bu hırs, bu kin, bu doyumsuzluk içinde; Bu cennet nerede? Cehennem bu dünyada ve hep yanı başımızda duruyor! Bundan böyle; Barışın adı cennet, savaşın adı cehennem olsun… Koşun cennete doğru!