“Öcü” masalı bitti…..

Ayşegül Garabli

Kapatmışlardı tüm kapıları. Çocuklar dışarıya çıkmaya korkuyorlardı. Çünkü onlara, dışarı çıktıklarında, “öcülerin”, onları yiyeceği söylenmişti. Yaz demeden, kış demeden, her gün, bıkmadan usanmadan, geçmişte, “öcülerin”, neler yaptıkları anlatılmıştı. Aslında, onlar “öcülerle” korkutulup, sindirilerek, haklarına el konmuştu. Çocuklar, dünyadan izole edildikleri için yalnızdı ve mutsuzdu. Zira, komşu çocukları bile gelip onlarla oyun oynamıyordu. Dışarıda çok güzel bir hava vardı, ama onların dışarı çıkması yasaklanmıştı. “Sizin iyiliğiniz için”, “ sizi korumaya çalışıyoruz” denerek, ellerinde ne var ne yok alınmıştı çocukların. Çocuklar bu yalnızlığa ve bu kimsesizliğe isyan etse de, hiçbir şey yapamıyordu. Çünkü, onları koruduklarını söyleyenler, onlardan çok büyük ve çok güçlüydü. Sonra bir gün, birileri çıkıp, kapıyı araladı. İçeriye giren ışıkla, çocuklar, dışarının, anlatıldığı gibi bir yer olmadığını anladılar. İçlerinde cesaretli olanlar, kendi kanatlarına güvenerek, kuş misali, dünyaya uçmak istedi. Uçmayı başaranlar giderek çoğaldı. Kimisi, tiyatro sanatçısı oldu, kimisi yazar, kimisi bilim adamı, kimisi de modacı. Dünya, onları, yaptıklarıyla alkışladı. Evlerindeki sindirilmişliğe inat, başarıları taktir edilip, yüreklendirildiler. Bu durum, onları evlerine kapatanları, rahatsız etti. Çünkü  o günün çocukları, büyümüştü ve “öcü” masalı ile mücadeleye  karar vermişti. “Öcü” masalına olan inanç git gide azalıyordu ve anlatanların, foyaları ortaya çıkıyordu. Hatta büyüyen bu çocuklar, aynı masalın, komşularda da anlatıldığını öğrenip, komşu çocukları ile birlikte bu “öcü” masalını ortadan kaldırmaya karar vermişlerdi. Herkese yetecek kadar gök yüzü vardı ve bunu paylaşmak içinhepsi, arı gibi çalışmaya başladı. Bu durum, kapı kapatan kötü kalpli kişileri daha da kızdırdı. Öyle ki, babasının isminin ve mevkiinin arkasına saklanmayıp, kendi kanatları ile uçmaya çalışan pırıl pırıl bir genç kızı bile karalamaya çalıştılar. Oysa ki; o genç kız, kendisine duyduğu öz güvenle, kolayı değil, zoru seçerek, “düşman “diye nitelendirilen kesim de bile başarısını alkışlatmayı başarmıştı. Stilist olduğu için, moda dergisinin kapak konusu olmayı başarmıştı. Modacılığın, stilistliğin, sınır tanımadığını, özgürlüğün simgesi olduğunu bile anlayamayanlar tarafından “Neden Rum dergisi” diye eleştirildi; “hainlikle suçlandı. Oysaki; en büyük ihanet; kendi çocuklarını, kendi çıkarları uğruna, dünyadan izole etmekti ve bu genç kız, yaptığı ile, ihanet içinde olanlara, hatalarını telafi etmeleri için fırsat sundu. Babasının arkasına sığınıp, vatanı parça parça satanların yaptığı ihaneti yapmayıp; kendi ayakları üzerinde durup, kendi emeğini ve alın terini sergiledi. Ama ne yazık ki, babasının mevkiinden yararlanıp, çıkar elde edenleri alkışlayanlar, böylesi bir başarıyı “ hainlik” olarak gösterip, kendi ihanetlerini kapatmaya çalıştı. Kim bilir, belki de bu onların, son çırpınışlarıydı. Çünkü artık, güneş kapıdan içeri sızmıştı ve gök yüzünün paylaşılacağı kesindi. Öcü masalına inat, her bir genç, artık barış elçisiydi.