Elektronik mikroskopta görülebilen ufacık bir canlının saldırısına uğradım. Adına virüs diyorlar! Önce burnumdan girdi, daha sonra üst solunum yolları derken, bronşları takip ederek ciğerime kadar ulaştı. Mücrim (*) gibi titriyorum. Bir baş ağrısı, bir halsizlik ki sormayın. Çifte battaniye, çifte yorgan çare olmadı. Ateşim 39 dereceye çıkmış! Kız kardeşim üzerime bir battaniye daha örttü, ayaklarıma sıcak su lastiği koydu. Ben titremeye devam ediyorum. Şiddetli öksürük, mide bulantısı derken… … 90 yaşını geçmiş annem yetişti. Başımda toplananların tümüne sağlam bir fırça çekti. “ Nedir sizin yaptığınız bre cahiller, öldüreceksiniz oğlumu, çekilin oradan” diye çıkıştı herkese! Üzerime atılan battaniyeleri, yorganları, ayaklarımdaki sıcak su lastiğini fırlatıp attı. “ Çabuk soğuk su getirin, içine biraz da sirke koyun” diye emir verdi. Herkes bir tarafa koşuşturdu. Kız kardeşim aş evinden bağırdı: “ Anne, eve sirke yok!” “ Evde yoksa bakkalda da mı yok be gızım. Çarçabuk alıp gelin.” Beş dakika içinde sirke geldi. Soğuk suya ilave edildi. Annem, elindeki peşkiri suyun içine daldırdı. Alnıma, kollarıma sürmeye başladı. Öyle bir ürperdim ki, yataktan düşüyordum az daha! Kız kardeşim, başka bir peşkirle ayaklarıma soğuk suyu boca etti. Dondum. Böyle soğuk bir hadise ile hiç karşılaşmamıştım! Annem kız kardeşime fırça atmaya devam ediyor. “ Sakın karnına ve göğsüne soğuk su vurma.” “ İki tane panadol getirin.” Derken… İki saat sonra ateşim düştü. Rahatladım. Sonra uyuyakalmışım. Uyandığım zaman annem hala daha yanı başımda oturuyordu. “ Ana gibi yar olmaz” sözünün ne kadar doğru söylendiğini bir defa daha anladım! Sonraki günler halsizlik ve öksürükle geçti. Rahatsız olduğumu duyan bir arkadaşım, eve kadar, “geçmiş olsuna” geldi. “ Çam sakızı çoban armağanı “ diyerek elindeki poşeti komodinin üzerine koydu. Biraz sağdan soldan sohbet ettik. “ Üzgün görünüyorsun, bir yaramazlık yoktur inşallah!” “ Yok, yok. Önemli bir şey değil “ dedi Ben ısrar edince derdini söyledi: “ Prostat rahatsızlığım vardım ya… PSA (**) değerleri yüksek çıktı. Yarın biyopsi yapacaklar!” Ben de onun haline üzüldüm. Erkeklerin baş belası prostat olmaz olaydı. Kanserleşti mi uğraş babam uğraş. Kalan yaşamın doktorlarda geçer! Ne ise… Bu kadar moral bozukluğu bu günlük yeter. Arkadaşımın getirdiği hediye Pereja kolonyasıydı. Bol tarafından avucumun içine döktüm, yüzüme şakaklarıma sürdüm. Ohh be, dünya varmış! (*) Osmanlıca günahkar. (**) Prostatın kanserleşmesini gösteren kan değerleri.