Türkiye’den adamıza gelen su çok ciddi bir krize neden olacak. Bu güne kadar yapılan devasa yatırımı düşünürken ve bundan sonraki süreci hayal ederken gergin bir döneme merhaba dedik bile. Aslında bu kriz göz göre göre geldi. Ben yaptım oldu zihniyeti, tam raporlanmayan, ötelenen bu projedeki bazı çok ciddi noktalar yavaş yavaş karşımıza çıkmaya başladı. Evimizden, musluğumuzdan akan su, Su İşleri Dairesi ve yerel yönetimlerin işbirliği içerisinde, belediyelere ödediğimiz kullanım ve bakım ücreti ile birlikte bizim ile buluşuyordu. Bu suyun kaynağı ise yine ülkemizin su kuyularıydı. Oysa bu yeni projenin yürürlüğe girmesi ile birlikte artık Türkiye Dragon Çayı’ndan gelen su Geçitköy Barajı’na akıp oradan da ülke geneline dağılacak. Suyun tam anlamı ile ülkeye dağılabilmesi için ise yaklaşık 5 yıllık bir zaman zarfına ihtiyaç var. Bu noktaya kadar vatandaşın gözünden baktığımızda sorun yok gibi. İşte tam da bu noktada sorunlar ve belirsizlikler hatta çelişkiler başlıyor. Şu sıralar sanıyorum Türkiye basını TC Elçiliği’nin güdümünde haberler hazırlıyor. TC Lefkoşa Büyükelçiliği Basın Müşavirliği’nin ciddi şekilde katkısı var mı bu haberlerden bilemiyorum ama bildiğim nokta, “zaten KKTC belediyeleri battı”, “batık belediyeler bu suyu idare edemez”, “KKTC’de bu suyu idare edebilecek, bilgi, deneyim ve donanıma sahip kimse yok” söylemleri tavan yaptı. Dün bir kez daha Türkiye medyasında su yönetimi ile ilgili ne yazılmış diye göz attığımda, yukarıdaki tanımları bolca, farklı ve saygın ayni zamanda büyük medya kuruluşlarının haberlerinde gördüm. Dedim ya sorun tam da bu noktada başlıyor diye. 2010 yılında İrsen Küçük’ün başbakanlığı döneminde su ile ilgili bir dizi girişimin yine beceriksizce, Küçük’ün önüne konulan metinleri sorgusuz sualsiz, incelemeden imzalandığına tanık oldu. Hatta bu anlaşmalar 2012 yılında meclisten bile geçmeyi başardı ve yasallaştı. Dün 2012 yılının 20 Şubat tarihinde meclisteki, ilgili Çerçeve Antlaşması’nın görüşüldüğü meclis tutanaklarına bakma şansım oldu. İlgili oturumlarda vekillerin o gün konuştukları ve eleştirdikleri birçok noktanın tam 3 yıl sonra suratımıza tokat gibi vurduğuna tanık oldum. O gün CTP-BG Milletvekili Kadri Fellahoğlu ise, Türkiye’den suyun gelmesini desteklediklerini ancak bu anlaşmaya şartlı onay verdiklerini belirterek bu anlaşmanın karşılıklı saygıya ve eşitlik ilkelerine dayalı bir anlaşma olmadığı görüşünü savundu. CTP-BG Milletvekili Ferdi Sabit Soyer bu anlaşmayla ilgili eleştirilerin Türkiye ile ilişkileri gölgelemek olarak algılanmamasını isteyen Soyer, eleştirilerinin anlaşmadaki belirsizliklere yönelik olduğunu anlattı. UBP Milletvekili Zorlu Töre “böyle bir projeyi alkışlamak gerekir “dedi. CTP-BG Milletvekili Ömer Kalyoncu ise, bu anlaşmada “su gelirse biz bu suyu nasıl kullanacağız” sorusunun cevabı bulunmadığı görüşünü savunarak, “hükümet önüne konulan anlaşmayı kabul etti” dedi. TDP Milletvekili Hüsyin Angolemli ise “Türkiye’nin KKTC’de kuracağı her tesisin kendisinin olmasının kabul edilir olmadığını” kaydetti ve bu onay konusunun yeterince tartışılmadığının görüldüğünü ifade eden Angolemli, yasa tasarısının geri çekilerek yeniden değerlendirilebileceğini söyledi. 2010 ve 2012 yıllarında İrsen Küçük ve kabinesi onaylattı, muhalefet karşı çıktı, antlaşma yasallaştı. Şimdi tartışması bize kaldı ve bu tartışma daha çok büyüyecek. Hakkımıza hayırlısı.