Olmadığın saatlerin hasreti…

Kıvanç BUHARA

Ölünce her şey bitiyor da… Kalpleri çarpmaya devam edenler, yaşama tutunmaya çalışırlar çok zor olsa bile! Umutlar, beklentiler, hasretler… Kırgınlıklar, yalnızlıklar! Vazoda ve ressamın tablosunda ne kadar güzel duruyor şu çiçekler… Tabloda sonsuza kadarda gözlerinize bakacaklar. Vazoya koyduğunuz gül, günden güne solmaktadır! Önce yaprakları solar, düşer… Ve gülün dikenli sapı kalır kurumuş şekilde! O artık bir gül değildir… “ – Şu kurumuş çiçeği vazoda niye tutuyorsun? “ diye sordu bayan arkadaşım! “ – Varsın vazoda dursun, bir zamanlar canlı bir çiçek olduğunu hatırlatıyor bana…”dedim. “ – Çok romantiksin. Günümüz dünyası romantizmin değil, yaşamdan keyif alanların dünyasıdır. Romantizm hüznün, kederin ve bilinmeyen nesnelerin eseridir. Ben, bilinmeyenlerin peşinden koşmak yerine, gerçeklerle yaşamayı yeğlerim “ dedi. Gerçeklerle yaşamak ve keyif almak! Dünyayı saran bu pis salgın ne felsefe koydu, ne de duygusallık. Küçük aşklar az parayla, büyük aşklar ise çok paralarla yaşanır oldu bu yüzden! Bastır parayı aşkı satın al ve ertesi gün unut gitsin… Yatak hikayelerini kahkahalarla anlatırsın bir zaman; taa ki, gözüne bir başkasını kestirinceye kadar! Bitecek ya bir gün bu sınırlarla çizilmiş alan… Öyleyse keyfinin üstüne keyif kat ki… Buna karşın; Ne kadar güzel anlatmış özlenen, beklenen sevgilinin gelmeyişini şair! (*) “- Koparıp atamıyorum olmadığın saatleri, Ne ellerini, ne yüzünü, gelme deyişlerini, Koparıp atamıyorum benden yakın bana… Sen doyumsuz güzelliğinle düzensiz dünyamın, Sen nice isteğim yasaklarla sınırlanmış… Bir ateş mi yanan uzak dağ başında, bir geyik mi gider gelir kutusunda ormanların…”   Bu şiir uzar, gider… Gençliğimizin tutkulu, sevda ve hasret dolu şiiriydi “ Eylül “ şiiri… Ve daha nice şiirler ezberlemiştik aşka, yaşama ve isyanlara dair! Bundan dolayıdır ki; Kendimizi “ 68 kuşağının asi gençliğinin” içinde bulduk… Sancaktarlık dönemi Lefkoşa’sında, şimdi İnönü Meydanı olan yerde bulunan “ Zafer “ sinemasında Yasaklı şair Nazım Hikmet’in şiirlerini okuduğumuz halka açık bir gece düzenlemiştik birkaç arkadaş!(**) Dünyada ve özellikle ABD’de kontur gerillanın “ komünist “ avına çıktığı yıllardı… Nice masum aydın “ komünist “ diye avlandı. Nice yuvalar yıkıldı, çocuklar öksüz- yetim kaldı… Kore ve Vietnam savaşlarını “ komünizm yayılacak “ paranoyasından çıkardı ABD… Sonuçta, komünizm kendi kendini yok etti! Geride; milyonlarca ölü, yüz binlerce sakat insan ve kırık hayatlar kaldı! “ Tanrı, Amerika’yı korur mu?”   (*) Cevdet ATMACA’NIN Eylül şiiri. (**) Ben, Şener Levent, Yaşar Altay, Ziya…