Artan iklim krizi etkilerine karşı, Erenköy Lisesi Doğanın Genç Savunucuları Ekibi; Prof. Sonia I. Seneviratne'nin Başyazarlığını Yaptığı Birleşmiş Milletler İklim Raporu ve ETH Zürich Üniversitesi'nde Doktora sonrası araştırmacı olarak görev yapan İsviçredeki Dr. Fulden Batıbeniz ile sanal röportaj gerçekleştirerek iklim krizi hakkında çarpıcı bulgulara ulaştı.
İklim krizi; dünya genelinde artan sera gazı emisyonları ve buna bağlı olarak ortaya çıkan insan etkisiyle, iklim sistemi üzerindeki olumsuz değişiklikler olarak tanımlamaktadır.
Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)‘nin yaptığı araştırmalar, iklim krizinin bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek olduğunu ve küresel düzeyde ciddi sosyal, ekonomik ve çevresel sonuçlar doğurabileceğini ortaya koymaktadır.
Fosil yakıtların (kömür, petrol ve doğal gaz) yaygın kullanımı, atmosfere sera gazlarının (karbondioksit, metan, azot oksitler) salınımına neden olmakta ve bu sera gazları atmosferde dünya genelinde sıcaklık artışına yol açmaktadır. Sanayi, enerji üretimi, ulaşım ve tarım gibi endüstriyel faaliyetler de sera gazlarının salınımını artırmaktadır. Özellikle enerji üretiminde kömür, petrol ve doğal gaz kullanımı, iklim krizine ciddi hız vermektedir.
Bunların yanında, kentleşme, altyapı gelişimi ve betonlaşma; yüzey suyu akışını değiştirerek su döngüsünü etkilemekte ve iklim krizine neden olmaktadır. Yapılan çalışmalar, hızlı nüfus artışının, doğal kaynak tükenmesini hızlandırdğını göstermektedir. Bunun sonucunda, su ve gıda talebi artarak, iklim krizi hızla büyükmektedir.
20 Mart 2023 tarihinde yayımlanan IPCC 6. Değerlendirme Raporu’na göre, ormanların karbon tutması ve sera gazlarını emerek iklimi dengeleme özelliği olduğundan, orman yangınları ve ağaçsızlık, canlıların ölümüne ve nesillerin tükenmesine sebep olmaya devam edecektir. Aynı raporda, orman yangını dumanına maruz kalmanın ise kalp ve solunum sorunlarına yol açacağı, bazı hastalıkları daha yaygın hale getireceği ve bu hastalıkların yeni alanlara yayılacağına dikkat çekilmektedir.
"İhmal Edilemez Tehdit: Kıbrıs tüm ülkeler arasında yedinci, Avrupa ülkeleri arasında beşinci sırada!
Dr. Fulden Batıbeniz ile yapılan sanal söyleşi sırasında elde edilen bilgiler oldukça endişe uyandırdı. Dr. Batıbeniz’e göre, Doğu Akdeniz Bölgesi’nde yer alan Kıbrıs adası, Akdeniz ülkeleri iklim değişikliği konusunda hassas bir konumdadır. Bileşmiş Milletler (BM) tarafından yayınlanan İklim Raporunda, küresel ısınmanın 2030'a kadar 1,5 derece artacağı, iklim değişikliğinin "insan ürünü" olduğu ve Kıbrıs’ın Akdeniz Bölgesinin iklim değişikliğinin merkezlerinden biri olacağı belirtilmiştir. Ayrıca, Akdeniz’de sıcaklığın küresel düzeyde daha hızlı artacağı da ifade edilmiştir. 47 ülke için yapılan analizlerde, ekstremlerde en çok artış gösteren ülkeler arasına giren Kıbrıs; tüm ülkeler arasında 7., Avrupa ülkeleri arasında ise 5. sırada yer almaktadır.
Kıbrıs’ta artık yazlar daha uzun ve daha sıcak, kışlar ise daha soğuk ve daha elverişsiz...
Doğu Akdeniz’de aşırı sıcaklıkların 10 yılda ~%5, aşırı yağışların ise 10 yılda ~%4’lük bir artış gösterdiği de yapılan çalışmalar arasındadır.
BM İklim Raporuna göre; 2011’den bu yana atmosferdeki konsantrasyonlar artmaya devam etti ve atmosferdeki karbondioksit miktarı 410 ppm’e (parça/milyon) ulaştığı görüldü.
Kısa vadeli eylemlerle küresel ısınmanın 1,5°C'ye yaklaştırılmasıyla, kayıp ve zararların azaltılabileceği, ancak tamamen ortadan kaldıramayacağı ifade edilmektedir.
Şu anda mevcut olan emisyon politikaları ve taahhütlerinin, dünyayı 2,3-2,7°C ısınma rotasına soktuğu da vurgulanmaktadır.
“Kümülatif bilimsel kanıtlar çok açık: İklim değişikliğinin, insan refahı ve gezegenin sağlığı için bir tehdit olduğu kabul edilmelidir. İklim değişikliği kaynaklı kayıp ve zararların, daha fazla ısınma ile hızla artacağı ve çoğu durumda insanların ve doğanın uyum sağlayamayacağı kesindir.
3.6 Milyar İnsan İklim Değişikliğine Karşı Savunmasız!
Ekosistemlerin iklim değişikliği ve diğer insan faaliyetleri nedeniyle tahrip edilmesi, özellikle yerli halkları ve günlük yaşamlarında doğrudan doğaya bağımlı diğer insanları etkileyerek, doğayı ve insanları iklim değişikliğine karşı daha savunmasız ve daha az uyum sağlayabilir hale getirmektedir.
Aşırı sıcaklıkların, dünyanın her yerinde insanlara zarar vermeye devam edeceği ve bunun travmalara neden olacağı belirtilmektedir.Özellikle tarım, balıkçılık, ormancılık, turizm ve açık havada çalışanlarının işgücü verimliliğini etkileyerek, ekonomik zararlara neden olacağı ifade edilmektedir.
Bununla birlikte yine artan sıcaklık ve kuraklığın, gıda üretimine zarar vereceği ve tarımsal işgücü verimini azaltacağı öngörülmektedir. Bu durumun gıda fiyatlarını artıracağı ve çiftçilerin gelirlerini azaltacağı, insani krizlerin kötüleştireceği ve insanları evlerinden göç etmeye zorunlu kılacağına dikkat çekilmektedir. Yaşanması istenmeyen ve El Niño olarak tanımlanan küresel okyanus- atmosfer olayının kapıda olduğu ve tehlike çanlarının çalmaya başladığı yorumlanmaktadır.
Acil eylem için zaman daralıyor!
Uluslararası toplumun en önemli gündem maddeleriden biri olan İklim Krizi hakkında yapılan çalışmaların sınıfta kaldığı günümüzde, emisyon kesintileri ile ilgili düzenlemelerin tamamen yetersiz olduğu yüzümüze tokat gibi çarpmaktadır. Her ne kadar 2015 yılında imzalanan tarihi Paris antlaşması ile ısı artışının 1,5 santigrat dereceye sınırlanması hedeflensen de, daha hızlı emisyon kesintilerine gitmek elzemdir.
İskoçya'nın Glasgow kentinde gerçekleştirilen 26. BM İklim Değişikliği Konferansı'nda kömürün aşamalı olarak azaltılması taahhüdü, emisyon azaltma planlarının düzenli olarak gözden geçirilmesi ve gelişmekte olan ülkelere daha fazla finansal destek vermesi gibi önemli kararlar mevcuttur. Ne yazık ki ülkemizde bu konuda herhangi bir adım atılmamaktadır.
Bir çok ülke 2050 yılına kadar ulusal karbon salımını sıfırlamayı vaaderken Kuzey Kıbrıs’ta bu konuyla ilgili çalışma yapılmadığı gözlemlenmektedir. Diğer ülkelerde olduğu gibi bu konuyla alakalı net adımlar atılmamaktadır.
Küresel İklim Kriziyle başa çıkmak için sera gazı azaltımı konusunda, ileriye yönelik müşterek küresel eylemde daha fazla gecikme, herkes için yaşanabilir ve sürdürülebilir bir geleceği güvence altına alma fırsatını kaçırmamıza ve geleceği yok etmemize neden olacaktır.