Ölümle biter mi bu çile?

Kıvanç BUHARA

AZ GİTTİK… UZ GİTTİK… KIVANÇ BUHARA - Genellikle, Köşe yazılarımda kendimle ve özel hayatımla ilgili… … geçmişte başımdan geçen olayları, ibretlik olmayanlar dışında yazmayı sevmem! Zaten; Yaşadıklarımız ve yaşananlar, diğer insanlarınkinden pek farklı değil… Aynı coğrafyada, aynı ülkede, aynı kentte – köyde, mahallede yaşayan insanların o kadar çok ortak yaşamları, ortak yanları… …O kadar çok paylaşabildikleri / paylaşamadıkları şeyler var ki… Sırasında; Bir tabak yemeği, bir dilim ekmeği, bir elmayı paylaşabilirsiniz sevdiklerinizle! Ancak; İkiniz de mahallenin “ güzel kızına “ aşıksanız, onu nasıl paylaşacaksınız? Sol yarısı senin, sağ yarısı benim diye bölüşemeyeceğinize göre, ondan sonrası Yeşil Çam filmlerine senaryo olur!   Güneyde, Baf Kazasında, Trodos dağlarının eteklerinde kalan güzel köyümüz yadıma düştükçe, içimi zıkkım kadar acı ve yakıcı bir sıkıntı sarar! Nedense… Kuzeye yerleşeli kırk yılı geçmesine rağmen, buralara alışamadım. Size ait olmayan, yabancı bir yatakta nasıl uyuyamıyorsanız; Konuk olduğunuz evde, ev sahiplerini rahatsız etmemek için, nasıl sessiz ve suskun hareket ediyorsanız… … kırk yıldır bu coğrafyada, kuzeyde yani, aynı suskunluk ve sessizlik içindeyim. Doğduğumuz toprakları, Ve her şeyimizi; Ölünceye kadar unutmayacağımız masalsı anılarda bırakarak; Aynı vatanın başka bir yerine göçmek, bizde öylesine onarılmaz psikolojik bir travma yarattı ki… Belki inanmak istemezsiniz; fakat… … artık son demlerini yaşamakta olan ve doksan iki yaşına basmış, emeği ve alın teri ile kazandıklarıyla, biz dört kardeşi babasız büyüten anacığım Yaşar Buhara’yı bir defa olsun güneyde kalmış köyümüze götüremedik! “ – Kefenimi de hazırlayın, beni öyle götürün; çünkü, Panaya tepelerinden aşağı mahalledeki evimiz görününce, oracıkta canımı teslim edeceğim. Beni köyümün mezarlığına defnedin! “ dedikçe… Götüremedik… Damı, su geçirmez kil topraktan yapılmış evimizin çoktan yıkıldığını ona bir türlü söyleyemedik! Yanındaki taş duvarlı ahırımız ise duruyor. Oralarda eğleşen Rumlar, ahırımızda onlarca köpek besliyorlar! Bahçedeki, dalları gökyüzüne değen ceviz ağacımız ise çoktan kurumuş! Anacığım Yaşar Buhara, Hala daha, O ceviz ağacının cevizlerini anlatır. Buralarda kiraz, muşmula var mı diye sorar! Bir “ anneler günü “ daha geçti! Sessiz ve suskun… Gelecek anneler gününe kadar, anacığım Yaşar Buhara, yaşayacak mı, bilemem! Daha vakit varken, bir kere daha, İngiliz sömürge dönemini… Ve Cemal MİDA’nın gerçek hikayesini anlatmasını isteyeceğim! Yaşayan bir tarihten dinlemek ister misiniz?