Bu yazıma öncelikle kültür-sanat ve sanatçıya yapılan saygısızca davranışı kınayarak başlamak istiyorum. Ülkemizin tanınmış eğitimci, tarihçi, yazar ve şair Bener Hakkı Hakeri’nin Yiğitler Burcu’ndaki büstüne yapılan saldırıyı şiddetle kınıyorum. Bu davranış; hem ülkemizin çok değerli bir insanına, kültür-sanat insanına hem de heykel Sanatçısı Sevcan Çerkez’in emeğine karşı sergilenen ve affedilemez bir saygısızlıktır. “İçim yanıyor” diyen Çerkez’in neler hissettiğini tahmin ediyorum. Cahilce ve terbiyesizce sergilenen bu yaklaşım bütün sanatçı ve aydınlarımıza karşı yapılan menfur bir davranıştır. Kültür ve Sanat eserleri herkesin, toplumun ve insanlığın malıdır. Bu konuda ilgili tüm makamlara, kayıtsız ve şartsız görev düşmektedir. Daha önce de benzeri vakalar yaşandı. Oraya bir kamera takılsın ne bileyim gerekli önlem ilgili makamlar tarafından alınsın. Ancak öncelikle bizlerin insanların, toplum olarak kendi kültürümüze ve kültür-sanat eserlerimize sahip çıkma olgunluğuna ve erdemine sahip olmamız gerektiğini düşünüyorum. Az da olsa her toplumda böyle terbiyesiz ve magandavari davranışları yapanlar çıkmaktadır. Düşünün “alkol aldık, kırdığımız büstün kime ait olduğunu bilmiyorduk, farkında değildik” diyeceksin. Böyle bir yaklaşım kabul edilebilir bir şey değildir. Fakat onlar da emniyet güçlerimizin çalışmalarıyla yasaların verdiği yetkiyle cezalandırılacaktır. Sen rahat uyu, eserlerine ilelebet yaşayacaksın Bener Hocam…
- Lefkoşa'nın Fethi (1956),
- Şiirlerle Nasreddin Hoca (1956),
- Aşkolsun Aşka (1962),
- Limasol Türk Savunması (1964),
- Limasol'da İkinci Plevne Savunması (1965),
- İnsan Niçin Okur? (1979),
- Kıbrıs'ta Halk Ağzından Derlenmiş Sözcükler Sözlüğü (1982),
- Kıbrıs'ta Tarihi Eserler (1983,)
- Kıbrıs Tarihi (1985)
- Hakeri'nin Kıbrıs Türkçesi Sözlüğü (2003)
Bener Hakkı Hakeri’nin bugün yayımlanan “Tuzlu Kahve” isimli öyküsü yaşam adına oldukça anlamlı mesajlar veriyordu: Hakeri’nin son yazısı : “TUZLU KAHVE Kıza bir partide rastlamıştı. Partinin sonunda kızı kahve içmeğe davet etti. Kız önce şaşırdı, ama nazik davranarak daveti kabul etti. Bir kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki… Gelen garsona; - “Biraz tuz getirir misiniz?” dedi, “Kahveme koymak için.” Kız şaşırarak: - “Garip bir damak zevkiniz var” dedi. Delikanlı anlattı: - “Çocukken deniz kenarında yaşardık. Deniz suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tadı çok sevdim. Ne zaman o tuzlu tadı hissetsem, evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum.” Kız delikanlının içtenliğinden çok etkilenmişti. Buluşmağa devam ettiler ve evlendiler. Sonuna kadar mutlu yaşadılar. Tüm yaşam boyu prenses ne zaman kahve yapsa prensesinin kahvesine hep bir kaşık tuz koydu. Adam, 40 yıl sonra dünyaya veda etti. “Ölümümden sonra aç” diye bir mektup bırakmıştı karısına. Şöyle diyordu: “Sevgilim, lütfen beni affet. Sana hayatımda bir kez yalan söyledim. İlk buluştuğumuz gün öyle heyecanlıydım ki şeker yerine ‘tuz’ çıktı ağzımdan… Sonradan değiştirmeğe o kadar utandım ki, yalana devam ettim. Şimdi ölüyorum ve korkmam için bir sebep yok. Ben tuzlu kahve sevmem. Seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Seninle olmanın mutluluğunu ben tuzlu kahveye borçluyum. Dünyaya bir daha gelsem, bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterdim. Bir hayat boyu yine tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da…” Kadının gözyaşları mektubu ıslattı. Lafı açıldığında bir gün biri “Tuzlu kahve nasıl bir şey?” diye soracak oldu… Gözleri nemlendi kadının… - “Çok tatlı” dedi.” Ölümsüz olmak demek; geride ölümsüz eserler bırakmaktır. Sen arkanda bıraktığın ölümsüz eserlerle, eserlerinde sonsuza dek yaşayacaksın. Bizler ve gelecek nesil senin eserlerinin ışığıyla aydınlanacak, seni minnetle ve saygıyla anacak. Senin büstüne saldıran şüpheliler de (basından öğrendiğim kadarıyla) şu anda ifade veriyorlar ve eminim ki yapanlar cezalarını çekecekler. Seni bir kez da hasletle, muhabbetle, saygıyla anıyorum. Verdiğin tüm emek ve eserler için bir kez daha toplum olarak teşekkür ediyoruz, ruhun şâd olsun Bener hocam…