30 Temmuz 1992 yılında UBP’ye kırgınlığı olan 9 milletvekilinin ayrılması ve Rauf Denktaş’ın arka planda destek vererek kurulmasını teşvik ettiği Demokrat Parti o gündür bugündür Kıbrıs Türk Siyasi tarihinde UBP’ye alternatif parti olarak yalpalayıp duruyor.
Peki UBP’ye alternatif olabildi mi?
Evet kısmen oldu.
Zira bugüne kadar UBP’ye kırılan, ya da UBP’den bir şekilde ayrılan milletvekillerinin sığınağı oldu.
Bunu yıllar içinde misyon olarak da addetmiştir Demokrat Parti.
Zira bu süre içerisinde halka hizmet etmekten ziyade daha çok bireysel menfaatlerin örtüştüğü topluluklar oluşturma peşinde koşup durmuştur.
Bugün de değişen pek bir şey yoktur.
34 yılda bu topluma politika üreterek kazandırdığı elle tutulur gözle görülür bir şey de yoktur.
Hoş 34 yılda hiç bir dönem bu halkın iradesini de yansıtmamıştır.
Ama buna karşın UBP’de de iç sorunlardan mütevellit her daim entrikalar eksik olmadığı için mutlaka yaşanan kırgınlıklarda ki bu kırgınlıkların büyük bir çoğunluğu da düşünsel farklılıklar değildi, kişisel çıkarlar üzerine yaşanan çatışmalarla ilintili olarak ayrılan milletvekillerinin çalacağı kapı konumunu muhafaza eden bir Demokrat Parti hazırda bekliyordu ve onlara adres gösteriyordu.
Böylelikle de bir şekilde iktidarların da kilit partisi olma konumunu muhafaza ediyordu.
Tıpkı bugün olduğu gibi.
Şimdi bütün bunları niye hatırlatma gereği duydum?
Bunun tek nedeni hafızalarımızı tazelemek içindi.
Zira bugün de Demokrat Parti aynı pozisyonunu muhafaza ederek memleketin idaresinde halkın iradesi olmadığı halde söz sahibidir.
Bu nedenle de toplumsal kazanımlar sağlayacak politikalar üretmek yerine her daim bireysel çıkarları etkin hale getiren pozisyonunu muhafaza ediyor.
İşte tam da bu nedenledir ki Demokrat Partinin gademeci Genel Başkanı Serdar Denktaş, ihalesiz lüks makam otomobili alımının mahkemeye taşınmasından sonra isteseydim Mercedes değil Porche da alabilirdim söylemini pervasızca kullanabiliyor.
Duyan da zanneder Serdar Bey kendisine ya da evlatlarına böyle bir tercihi kullanabilme yetisini ortaya koyuyor.
Oysa bahsettiği devlettir.
Ve devlete eğer kendi isterse Mercedes değil Porche otomobil alabileceğini söylüyor bakanlara makam aracı olarak.
Başka ne diyor Serdar Bey mahkemeye taşınan ve yasal dayanaktan yoksun bir başka hükümet icraatı için.
Vatandaşlık vermeye devam edeceğiz diyor.
Malum bu konu da şu an mahkemede.
Peki nedir Serdar Bey ve temsil ettiği hükümetinin vatandaşlık politikası?
Bunun izahını gelin emsaller vererek geçen yıllara dayandıralım.
Özellikle UBP ve DP eline geçirdiği iktidar dönemlerinde kullandıkları en iyi rant araçlarından bir tanesi de vatandaşlık dağıtmaktır.
Bunun tek sebebi de seçimlerde dağıtılan bu vatandaşlıkların kendilerine oy olarak dönmesidir.
Bunu yıllardır yapıyorlar.
Yıllardır bu ülkede hoyratça vatandaşlık dağıtıp seçim kazanıyorlar.
Dünyanın hiç bir yerinde hiç bir idare yönetiminin önceliği ya da olmazsa olmazları arasında ülkelerinin vatandaşlığını dağıtmak yoktur.
Hiç bir ülkede vatandaşlık iki dudak arasında sıkıştırılmış bir mevzu değildir.
Bunun yasaları olur, kuralları nizamları kriterleri olur ve bu yasalar nezdinde uygulanır.
Yani bizdeki gibi makamların keyfine göre çıkar hesaplarına göre dünyanın hiç bir yerinde vatandaşlık dağıtılmaz.
Bunun yetkisi siyasi erkte değildir.
Yasalardadır, kanunlardadır..
Şimdi diyor ki Sayın Serdar Denktaş, yani Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı olaraktan biz, mahkemeye taşınsa da bu konu vatandaşlık vermeye devam edeceğiz,
Biz, lüks makam otomobilleri mahkemeye taşınsa da yine lüks makam otomobili almaya devam edeceğiz.
Yani kanun da benim, uygulayan da benim demeye getiriyor hükümeti adına.
Peki niye?
Makam sahibi olduğu için.
5 milletvekili ile ülke yönetiminde söz sahibi olduğu için.
Yıllardır çıkar ilişkileri etrafında siyaset yaptığı için.
Başında bulunduğu partinin misyonu bu ilişkilerin devamını sağlamak olduğu için.