Dünyanın her yerinde savaş var.
Ancak en büyük savaş KKTC’de.
Tank yok, tüfek yek, bomba yok.
Sessiz sedasız bir savaş.
Bu savaşta binlerce, on binlerce hatta yüzbinlerce can kaybı var.
Ancak bu savaşta savunma yok, sadece saldırı var.
Egemen güçler önce esir edip işkence yapıyor sonra da öldürüyor.
Hem de çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek demeden.
Düşmanlar belli aslında.
Kanser , trafik ve uyuşturucu başı çekiyor.
Her gün en az birkaç can alıyor.
Ancak düşmana “Dur” diyen yok.
Sadece gözü ve yüreği kanayan analar ve içine kor gibi ateş düşmüş babalar var.
Çaresizce yeni gidecek olanı bekliyor herkes.
Sanki çok doğalmış ve kaçınılmaz bir sonmuş gibi herkes bu gidişleri içine sindirmiş.
Plan yok, program yok, önlem yok, denetim yok, sadece dualar var.
Gidene dua, kalana gitmesin diye dua.
Bu gün bir yavru daha uğurlandı dualarla.
Cengiz Eminoğlu.
9 yaşında minik bir sporcu.
Onun da, annesinin de, babasının da hayalleri vardı.
Tıpkı Ali, Tuğsan, Mehmet, Kemal…….gibi.
Evet sessiz savaş bir yavruyu daha öldürdü.
Sessiz, sedasız çığlıklar arasında.
Aslında buna savaş da denmez.
Dünyanın en büyük terörü yaşatılıyor bize.
Hem de kendi ellerimizle seçtiklerimiz tarafından.
Peki bu teröre yardım ve yataklık yapanlar kimler?
Ülke delik deşik edilirken kullanılan kimyasallara, daha fazla para getirsin diye yiyeceklere atılan zirai zehirlere, baz istasyonlarına, kuralsız planmış yapılmış ve kazalara davetiye çıkaran yollara, ışıksız sokaklara en önemlisi de bilinçli bir şekilde bitirilen eğitim ve sağlık sistemine ses çıkarmayan bizler değil miyiz?
Ali, Tuğsan, Kemal…kanserden yaşamını yitirdi.
Üzüldük, dua ettik ve sustuk.
Mehmet, Ayşe, Yahya, Aysun, Haşim… trafik kazasında hayatlarını kaybettiler.
Yine üzüldük, dua ettik ve sustuk.
Bu günminik Cengiz’i uğurlarken üzülüyoruz, dua ediyoruz.
Minik Cengiz’in annesi ve babası da diğer gidişlere üzülmüştü.
Ama bu gün içleri bir başka yanıyor.
Bu gün acılarının tarifi yok.
Susacaklar mı ?
Bilmiyorum.
Peki ya biz?
Aynı acıyı yaşayana kadar susacak mıyız?
Göz göre göre çocuklarımızın zehirlenmesine , trafikte can pazarı yaşamasına , uyuşturucu ile yavaş yavaş ölmesine izin mi vereceğiz?
Acımızı içimize gömerek, sessiz çığlıklarımızla dünyadaki savaşlarda öldürülen çocuklar için “Savaşa Hayır “ mı diyeceğiz?
Kendi çocuğumuzu korumaktan acizken, dünyadaki çocuklara yardım edebileceğimiz yalanıyla kendimizi mi kandıracağız?
Öyleyse gözümüzü kapatıp, giden yavruların yerine birkaç saniye kendi yavrularımızı koyalım ve onlar gitmeden o tarifsiz acıyı hissedelim.
İçimizdeki acının çığlığı yerine, bu teröre kurban ettiğimiz, Ali’nin, Cengizin, Kemalin, Aysun’un “Ben ölmek istemiyordum” çığlığını duyup kendimize gelelim.
Sevdiklerimizin gideceği yer “cennet” de olsa, kendi ellerimizle teslim etmeyelim.
Onlara ölüm yakışmaz.
Onlar daha çok küçük….