Doyuma ulaşmak ne demek?
istek ve gereksinimlerinin en üst düzeyini elde etmek demek.
Sözlükteki ki tanımı bu.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı önceki gün yaptığı bir açıklamanın içinde müzakerelere dair bir atıfta bulunarak, sürecin doyum noktasına ulaştığını söyledi.
Yani demek istedi?
Çözüm odaklı müzakerelerin süreç içerisinde gelebileceği en üst seviyeye geldiğini anlatmaya çalıştı Sayın Akıncı.
Ve çözüme belki de hiç olmadığı kadar yakın olduğumuza işaret etti.
Peki gerçekten öyle mi?
Bu tabi ki bakış açısına göre değişebilir.
Haliyle farklı farklı da yorumlanabilir.
Ve/fakat burada realiteler öne çıkar.
Süreç bugüne kadar bu siyasi sorunun çözümü noktasında gelinebilecek en üst seviyeye taşındı.
Konuşulabilecek her şey konuşuldu.
Tezler masaya taşındı.
Tarafların konuya olan düşünceleri anlaşılır hale geldi.
Kısacası bir resim ortaya çıkartıldı.
Şimdi bu resim üzerinden taraflar son kozlarını stratejik beklentileri doğrultusunda oynayacaklar.
Birbirlerinin esneklik payını genişletmek ümidiyle tabi.
Haliyle burada karşılıklı esneyebilecekleri bir noktanın da olup olmadığını bir kez daha anlamaya çalışacaklar.
Velhasıl önümüzdeki bir kaç gün içerisinde geleceğimiz aşama budur müzakerelere dair.
Ve bunun sonucunda kuvvetle muhtemel Kıbrıs sorununa doğrudan müdahil olan ülkelerle çoklu bir de görüşmenin gündeme gelebileceği anlaşılıyor.
Peki ya sonrası?
Sonrası ortaya çıkacak çözüm planının halklar tarafından benimsenip benimsemeyeceği konusu ile yüzleşeceğiz bir kez daha.
Şu çok açık ki ortaya çıkacak planın anlaşılır olması çok önemli, ya da anlaşılır olmasını sağlayacak önlemlerin alınması bu noktada gerçekten büyük bir öneme haiz..
Yüzlerce ve hatta binlerce sayfayı okuyup şıp diye anlamak herkes için çok da mümkün görünmüyor.
Dolayısı ile bu süreçte konun anlaşılır olmasına katkı yapabilecek kurumlara da büyük işler düşecek.
Daha doğrusu bu kurumların böylesi bir tarihi sorumluluğu olacak.
Zira bu planın üzerinden insanların kafalarını karıştıracak bir muhalefetin de yapılacağı çok net olarak görülüyor.
İşte tam da bu noktada, söz konusu çözüm metninin anlaşılır ve tartışmaya yer vermeyecek şekilde insanların bilgisine sunmanın ne denli gerekli olduğu ortaya çıkıyor.
Burada Cumhurbaşkanlığı,hükümet, muhalefet partileri ve sivil toplum arasında bir işbirliğine ihtiyaç duyulmaktadır.
Hem de hiç olmadığı kadar.
Hoş bugüne kadar bunu başaramadık.
Ha bundan sonra bu mümkün mü?
Elbette mümkün.
Yeter ki birbirimizin farklılıklarına saygı duyalım,bu çerçevede tartışalım ve ortak paydaları birlikte tespit edelim.
Ha bütün bunlar yapıldığı halde ortak bir nokta da örtüşemiyorsak, o zaman zaten saflar ayrılacak tezler farkı yorumlanacak ve kamuoyu üzerinde çalışmalar karşılıklı olarak ikna edebilme noktasında yoğun bir şekilde başlayacak.
Bu sürece de yine birlikte tanıklık edeceğiz.
Burada önemli olan bu mücadelenin insanları kutuplaştırarak ayrıştırmasının önüne geçebilmektir, ki bu büyük sorumlulukta başta siyasetçiler olmak üzere tüm toplumun görevidir.
Günün sonunda adada ortaya çıkartılmak istenen bir barış planıdır.
İnsanların güven içerisinde karşılıklı saygıya dayanan siyasi eşitliğe dayalı bir çözümdür arzulanan.
Kimsenin bu coğrafyada bir daha telafisi mümkün olmayan acılar yaşamayacağı bir ortamın tesisidir.
Ha bu mümkün mü?
Tabi ki mümkün.
Yeter ki bunu sağlayacak şartları doğru okuyup anlayabilelim..