İlk KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı dillendirmişti “Camp David” modelini.
Lakin belli ki bu konuda henüz net bir şey yok.
Ve/fakat bu öngörü üzerine KC Başkanı Nikos Anastasiadis,eğer öyle birşey olacaksa ve bu konuyu Kıbrıs’ın dışında başka bir ülkede görüşeceğiz, işte o zaman Rum Ulusal Konseyine de davet yaparım demişti.
“ Camp David” gibi ya da değil.
Ama benzeri bir yöntemin kullanılacağı anlaşılıyor.
Belli ki Başkan Anastasiadis Rum Ulusal Konseyini de bundan sonraki aşamalarda devreye sokacak.
Yani bu ne demek?
Şu demek; Sayın Anastasiadis üzerine böyle bir sorumluluğu yalnız almak istemiyor.
Dolayısı ile Rum Halkının bütünü ile iradesini yansıtan Rum Ulusal Konseyinin de bu tarihi sorumluluğa ortak olmasını istiyor.
Bu çok olağan.
Kaldı ki, önceden de defalarca yazıp çizdik.
Bir kez daha üzerinden geçelim.
Malum Kıbrıs sorunu dün başlayan bir sorun değildir.
Nerede ise yarım asırdır da devam ediyor.
Ve/fakat burada anlatmak istediğim sürecin tarihsel döngüsü değildir.
Bu yarım asırlık süreçte Rumlar’ın sorun hakkında ki siyasi duruşlarında olan istikrardır.
Yani?
Ortak paydaları üzerinden sağladıkları mutabakattır.
Rumlar farklı siyasi görüşlere sahip olsalar da Kıbrıs konusunda ortak paydalarını öne çıkartarak ödün vermedikleri bir duruş sergiliyorlar yıllardır.
Ve bundan asla taviz vermiyorlar.
Demem o ki, bu konuda ne olursa olsun birlikte hareket edebilme yetisini ortaya koyuyorlar.
Bu da doğal olarak onlara bir avantaj sağlıyor süreç içerisinde.
Zira neyi istediklerini, neyi istemediklerini çok iyi biliyorlar.
Şimdi bir de bize bakalım...
Her kafadan bir ses çıkıyor.
Fakat günün sonunda bu sesleri güzel bir ahenge dönüştüremiyoruz.
Kıbrıs sorununda farklı bakış açılarımız var.
Bu tabi ki doğal.
Ve/ fakat bu farklılıklar içerisinde ortak paydaları öne çıkartmamız gerekirken, bizler bunu da başaramayıp daha da ayrışıyoruz ve kutuplara ayrılıyoruz.
Geldiğimiz günde ortak belirlediğimiz bir strateji yoktur Kıbrıs sorununda.
Maalesef müşterek bir noktaya varamadık.
Ne istediğimizi ne istemediğimizi ortaya koyamadık.
Elbette bunun da sebepleri var.
Tartışabiliriz..
Lakin bu sebepler şu an içinde bulunduğumuz duruma olumlu bir katkı sağlamaz.
Zaman daralıyor..
Çok önemli günlerin arifesindeyiz.
Kıbrıs’ta halkları olumlu ya da olumsuz etkileyebilecek gelişmelere doğru hızla ilerliyoruz.
Her ne kadar da çok geç kalmışsak da böylesi bir süreçte ortak akıl yaratarak ne istediğimizi bilerek masaya oturmakta büyük yararlar vardır.
Bunun için de müzakere heyetinin arkasında bu gücü hissetmesi gerekir.
Görüşlerimiz ne olursa olsun ortak bir paydada örtüşebilmeliyiz.
Bizlerin kim ne derse desin, gidebilecek başka bir yurdumuz toprağımız yoktur.
Süreç önemli bir süreçtir.
Ve telafisi olmayan bir süreçtir.
İşte tam da bu sebeple Kuzey Kıbrıs’ta Cumhuriyet Meclisinde temsil edilsin veyahut edilmesin tüm siyasi parti temsilcilerinin, eski Cumhurbaşkanlarının ve belli başlı sivil toplum örgütlerinin de içinde yer alacağı bir birliktelikle konunun ele alınmasında ve ortak paydalarımızın ortaya çıkartılmasında büyük faydalar vardır diye düşünenlerdenim.
Tabi ki bu da Sayın Cumhurbaşkan’ının tasarrufunda olabilecek bir şey.
Zira şahsında ve makamında böylesi bir tarihi sorumluluğu üstlenirken halkın tümünün sorumluluğunu da omuzlarına almıştır.
Böylesi bir liderliği de göstermek doğal olarak ona kalmıştır.