Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Kathimerini gazetesinde yer alan demecinde, Kıbrıs sorunundaki gelişmelere değindi.
Gazetede yer alan demecinde “kısa zaman önce Rum kesiminin iki toplumun işbirliğiyle ilgili yakın zamandaki hareketlerinin, Kıbrıs Türk tarafında endişeye neden olduğunu söylemesinin” kendisine sorulması üzerine Özersay, bir grup Rum müzisyenin Beylerbeyi’nde gerçekleştirilecek olan bir müzik festivaline katılacağını, ancak bu kişilerin Senfoni Orkestrasına mensup oldukları ve festivale katılmalarının mümkün olmadığı konusunda, Rum kesiminde tepkiler ortaya çıktığını söyledi.
Yapılan baskılar yüzünden Kıbrıslı Türk ve Rum müzisyenler arasındaki işbirliğinin iptal edildiğini ve Kıbrıslı Türk müzisyenlerin çok zor bir durumda kaldıklarını ifade eden Özersay, benzer baskıların Alman müzisyenlere de yapıldığını ifade etti.
En nihayetinde Alman müzisyenlerin de mektup göndererek etkinliğe katılmalarının mümkün olmadığını kendilerine bildirdiğini dile getiren Özersay, “ortaya çözüm olmadan, bizim bu adada yaşama hakkımız yok mu sorusunun çıkmakta olduğunu” vurguladı.
Üçüncü olarak ise, tanınmış genç bir Kıbrıslı Türk bestecinin Avrupa’da Kıbrıslı Türk bir bestecinin eserinin sunulacağı bir orkestra konserine katılacağını, fakat konserden hemen önce Rum Dışişleri Bakanlığı’nın bir mektup göndererek konserin engellenmesini istediğini söyleyen Özersay, AB’nin katkılarıyla iki toplumlu kültürel miras komitesinin Othello Kalesini yenilemeye başladığını ve bunun akabinde, Rum Dışişleri Bakanlığı’nın yabancı diplomatlara nota vererek, burada yer alacak bir etkinliğe katılmamalarını istediğini de anımsattı.
Sözlerine “tüm bu gelişmelerin gölgesinde, Kıbrıslı Rumlara seslenip, kendilerine bu tür davranışları onaylayıp onaylamadıklarını sormak istiyorum” ifadesiyle devam eden Özersay, “Kıbrıslı Rumları, bunları onaylamamaları durumunda, bu durumla ilgili hoşnutsuzluklarını Rum liderliğine iletmeye çağırdığını” söyledi.
Geçmişte Kıbrıs Türk toplumunun benzer durumlarda, benzer davranışları onaylamadığını dile getiren Özersay, Karpaz’daki Maronitler ve Kıbrıslı Rumlarla ilgili insani konuda da, Karpaz bölgesi sakinleri ile Belediye Başkanının bir önceki yönetim tutumunu onaylamadıklarını ve en nihayetinde problemin kendi müdahalesiyle çözüldüğünü kaydetti.
Aynı şeyin ayinlerde de olduğunu dile getiren Özersay, şu an ortada örneğin bina güvenliği gibi engelleyici faktörler bulunmaması durumunda, her durumda ayinlere izin verdiklerini ifade etti.
“Kıbrıslı Rumlar da mı aynı şeyi yapacak, yoksa liderliklerinin tutumunu mu onaylayacaklar” diye soran Özersay, bunu onaylamaları durumunda, müzakerelere başlayarak daha fazla zaman kaybedilmemesi gerektiğine işaret etti.
Müzakerelerle ilgili bir soru üzerine ise, önemli olan şeyin yeni müzakere süreci olmadığını belirten Özersay, müzakerenin bir hedef olmaması gerektiğini ve bunun bir araç olduğunu vurguladı.
BM Genel Sekreterinin yeni dönemde doğru yaptığını düşündüğünü de belirten Özersay, bununla birlikte, Genel Sekreterin gerçekçi yaklaşımının, varsayımsal senaryolara atıfta bulunan Güvenlik Konseyi’nin tutumuyla ise uymadığını söyledi.
Guterres’in kendilerine ilk olarak konferansın başarısız olduğunu, ikinci olarak ise gelişmelerin gidişatını gözden geçirmelerini söylediğini izah eden Özersay, Genel Sekreterin adaya bir temsilci göndererek kendisinin de bunu yaptığını belirtti.
Adaya gelen temsilcinin “Başarısız olan konferansın ardından ne değişti?; Değişen şeyleri tanımlayabilir miyiz?; Gelecekle ilgili ortak bir algımız var mı?” şeklinde sorular ortaya koyduğunu söyleyen Özersay, bu sorulara ortak yanıtlar olmaması durumunda, müzakerelerin yeniden başlamasının da önemi olmadığını vurguladı.
“BM Genel Sekreterinin bir sonraki hareketlerinin ne olacağının” kendisine sorulması üzerine ise Özersay, Ekim ayı sonunda, Genel Sekreterin yukarıda bahsedilenleri ve temsilcisinin kendisine sunacağı raporu da dikkate alarak, BM Güvenlik Konseyine hitap edeceğini kaydetti.
Genel Sekreterin ortaya koyacağı görüşün, daha önce bahsedilen şeylerin karışımını teşkil edeceğini ifade eden Özersay, ikinci olarak ise, Genel Sekreterin gelişmeler olmadığını tespit etmesi durumunda, yeni bir sürece hız vererek, itibarını tehlikeye atmasının söz konusu olmadığını düşündüğünü belirtti.
Şu an Genel Sekretere, müzakerelerin yeniden başlaması lehinde bir tutum empoze edecek gelişmeler yaşandığını tespit etmediğine de işaret eden Özersay, bunun Rum kesiminin güç ve doğal zenginliklerin paylaşımında, zihniyetini değiştirmemesinden kaynaklandığını vurguladı.
“Münhasır Ekonomik Bölge” konusundaki bir soruya karşılık ise Özersay, Türk tarafının 2010 yılında stratejisini değiştirdiğini söyleyerek, 2010 yılına kadar Rum kesiminin hareketlerini protesto ettiklerini anımsattı.
SONDAJ AŞAMASI
2010 yılında Türkiye ile kıta sahanlığı belirlenmesi anlaşması imzalandığını ve bunun akabinde Türk Petrolleri Anonim Ortaklığını araştırmalar için yetkilendirdiklerini kaydeden Özersay, şimdi ise sondaj aşamasına geçtiklerini dile getirdi.
Yeni dönemde Kıbrıslı Türklerin ilan ettiği bölgelerde, Rumların sondajlarını engellemelerinin söz konusu olmadığını belirten Özersay, bununla birlikte burada önemli bir nokta bulunduğuna da işaret ederek, Türkiye’nin ise kendi alanında, çalışmalara izin vermeyeceğini vurguladı.
Özersay, sözlerinin devamında “Kıbrıs’ın bölgelerinde, bir taraf diğer tarafı sondaj platformlarından selamlayacak” ifadesini de kullandı.
“Müzakerelerin hemen başlamaması durumunda, ne tür gelişmeler beklendiği” sorusuna ise Özersay, Ekim ayı sonuna gelindiğinde, müzakerelerin geleceğinin haricinde, barış gücünün geleceğinin de ele alınacağını söyledi.
Üstelik sayın Lute’un atanmaması durumunda, barış gücünün geleceğiyle tartışmanın önceden başlamış olacağını ifade eden Özersay, bu gelişmenin Rum kesimini kaygılandırdığını dile getirdi.
Özersay “ben, eğer Kıbrıs’ta gerçekten değişiklik istiyorsak, Rum kesimini kurulu düzenin devam etmesinin mümkün olmadığı sonucuna götürecek olan gelişmeler yaşanması için, statükonun (mevcut durum) unsurlarını sarsmamız gerektiğine inanıyorum” ifadesini kullandı.
“Bu unsurlar nedir” sorusuna “birincisinin barış gücünün adadaki varlığının sonu, ikincisinin ise Rum kesimine, gelecekte Kıbrıs’ın tamamını temsil etme hakkına sahip olmayabileceğinin vurgulanması olasılığı olduğunu” söyleyen Özersay, “işte o zaman Pandora’nın Kutusunun açılacağını” ifade etti.
Özersay, “öte yandan herkesin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin representative government (temsili hükümet) olmadığını bildiğine” de işaret etti.
Üçüncü olarak ise, doğal gaz konusunda eğer Rum kesimine iki seçeneğe (ya Kıbrıs sorununun çözümü ya da Kıbrıslı Türklerin onayının alınması) sahip olduğu söylenirse, o zaman mevcut durumda çatırtılar olacağını ifade eden Özersay, varsayımsal soruları bir kenara bırakıp, günlük hayata odaklanılması durumunda, o zaman olguların değişeceğini kaydetti.
“Barış gücünün adadan ayrılmasının, Kıbrıs Türk toplumunu endişelendirip endişelendirmediğinin” sorulması üzerine, buna “hiç endişelendirmiyor” yanıtını veren Özersay, “1963 ve 1974’te BM çarpışmaları önledi mi?” sorusuyla karşılık verdi.
Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in BM Genel Sekreterine kısa zaman önce gönderdiği mektupta, barış gücünün Rum kesimini Türk Ordusundan koruduğunu iddia ettiğini dile getiren Özersay, “Anastasiadis bunun UNFICYP’in görev ve yetkileri içerisinde bulunmadığını bilmiyor mu?” sorusunu ortaya koydu.
“Rum Milli Muhafız Ordusu ile Türk Silahlı Kuvvetleri karşı karşıya gelince, gerilim yaşanmayacak mı?” sorusuna ise Özersay, iki toplumun seçilmiş temsilcilerinin konuştukları gibi, iki tarafın askerlerinin de konuşabilmeleri gerektiğine işaret etti.
Sözlerinin devamında “Arzu edilmeyen gelişmelerden kaçınılması için, bizim askerlerimizin Rum askerlerle konuşmalarında herhangi bir engel bulunmadığı” ifadesini kullanan Özersay, bunun Kıbrıs Türk tarafının tanınması veya başka bir meseleyle alakalı olmadığını belirtti.
Özersay “Barış Gücünün ayrılmasının hemen ardından, Türk Ordusu ara bölgeye sahip olamaz mı?” sorusuna ise kısaca şu yanıtı verdi:
“Barış Gücünün ayrılmasının ardından, tarafların, ortaya çıkacak olan meseleleri emrivaki olaylarla değil, diyalogla çözmeleri gerekir. Zaten Kıbrıs Türk tarafı bu tarz bir zihniyete sahip değil. Belki daha büyük ölçekli yeni bir (iki toplumlu) Pile meydana getirebiliriz. Ara bölgede neden iki toplumlu bir üniversite meydana getirmeyelim? Bugün iki toplumda da olmayan iki toplumlu işbirliğini ara bölgede geliştiremeyecek miyiz? Bir diğer ifadeyle, belki de ara bölgeyi bir çeşit geçici idare şekliyle yönetebiliriz.”
“Kıbrıs’ta bir deniz ve hava üssü meydana getirilmesi konusunda Türkiye’de bir tartışma başladı” ifadesine ise “bunda bir yanlış anlama yok” yanıtını veren Özersay, Fransa’nın yıllardır Rum kesimindeki deniz ve hava üssünün kullanımını tartıştığını, Rusya’nın ise ihtiyaç olması durumunda Andreas Papandreu hava üssünü kullanma hakkı bulunduğunu belirtti.
Şu an ortada ABD’yle ilgili benzer haberler dolaştığını söyleyen Özersay, bunların, bir Türk haberinin konuşulduğu kadar tartışılmadığına dikkati çekti.
Rum kesimi savunma ve askeri işbirliği alanlarında ABD ve Rusya gibi ülkelerle işbirliği yapabildiği gibi, KKTC’nin de Türkiye’yle bu konularda işbirliğinde bulunabileceğini dile getiren Özersay, ancak şu an bu işbirliğinin içeriğine dair bir şey söyleyecek pozisyonda olmadığını kaydetti.
Kıbrıslı Türklerin, kendilerini yabancı bir gücün yönetmesini istemediklerine ve Kıbrıslı Türklerin kimliklerinin korunması için bir devlet yapısına ihtiyaçları olduğuna işaret eden Özersay, sözlerinin sonunda “Kıbrıs sorununa çözüm bulunmuyorsa, Türkiye’ye ilhak, benim için alternatif bir senaryo teşkil etmiyor” ifadesini kullandı.