Halkın Partisi Genel Başkanı Kudret Özersay, Cumhurbaşkanlığı’nın ve hükümetin Doğu Akdeniz’deki gelişmelerden bihaber olduğunu belirtti. Halkın Partisi’nin uzun yılardır Kıbrıs’ta kapsamlı bir çözümden iş birliği yapılması gerektiğini savunduğunu hatırlatan Özersay, “Bu iş birliği modelinin hangi konularda ve ne şekilde olabileceğinin altını doldurarak açıkladık. İş birliğinin taraflar arasında güven oluşturabileceğini ve bu güven üzerine bir çözümün tesis edilebileceğini dile getirdik. Bugün geldiğimiz nokta, kapsamlı bir çözümü beklemeden, kapsamlı çözümü bir ön şart olarak ortaya koymadan, Güney ve Kuzey Kıbrıs, Türkiye, Mısır, İsrail, Filistin gibi ilgili tüm aktörlerin arasında önerdiğimiz iş birliği modelinin çok daha gerçekçi ve gerçekleştirilebilir olduğunu ispat etmektedir” açıklamasını yaptı.
“KIBRIS TÜRK HALKININ DÜNYA POLİTİKASININ DIŞINDA KALMAMASI İÇİN SOMUT ÖNERİLERLE İLERLEMEK GEREKİYOR”
Kudret Özersay, sonuç alabilmek, gelişmelerin bir parçası olabilmek ve Doğu Akdeniz’de piyon değil aktör olabilmek için Kıbrıs Türk tarafının talep eden, inisiyatif alan bir taraf olması gerektiğini söyledi. Şu anda hükümette veya Cumhurbaşkanlığı’nda Kıbrıs Türkü’nün sesi olacağına, inisiyatif alacağına dair bir işaret görmediklerini anlatan Özersay, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Dünyadaki yeni gelişmeler, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa’nın ve Türkiye’nin Rus gazına olan bağımlılığını azaltmak için Batı, yeni bir dış politikayı hayata geçirmek için adım atmış durumda. Bu Türkiye ve Kıbrıs Türkü için bir fırsata çevrilebilir. Bu nedenle ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sayın Nuland’ın yapmış olduğu ziyaret çok önemlidir. Bu ziyaretle birlikte Doğu Akdeniz’de sadece Kıbrıslı Rumlarla, Kıbrıslı Türkler’in değil, İsrail’in Filistin’in Mısır’ın Türkiye’nin dahil olduğu daha geniş bir iş birliği masaya gelmiştir. Burada fikir geliştirmek zorunda olan aktörlerden biri Kıbrıs Türk tarafıdır. İnisiyatif alıp fikir üretmemiz, farklı çözüm yöntemlerini gündeme taşımamız gerek. Bunu yapmak, proaktif bir politika izlemek kaçınılmazdır. Bunu soyut bir zeminde yapmamız mümkün değildir. Siyasetin bir parçası olarak, diğer aktörlerdeki gelişmelerle birlikte değerlendirmemiz gerekir. Kıbrıs Rum tarafı en azından görünürde bir politika değişikliğine gitmeye başlamıştır. Yeni Kıbrıs Rum Dışişleri Bakanı göreve gelinceye kadar bir önceki Bakan’ın politikası Türkiye’yi cezalandıralım, Türkiye aleyhine yaptırım kararları aldıralım, Maraş’ı bize versinler’ şeklindeydi. Yeni Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis’in açıklamaları gösteriyor ki; yaptırımlarla yol alamayacaklarını görmüş durumdalar. Artık güven yaratıcı yöntemlerle ilerlemek gerektiğini söyleyerek adım atıyorlar. Kıbrıs Rum tarafının, Rum Dışişleri Bakanı’nın getirdiği güven yaratıcı önlemler paketi bu haliyle kabul edilebilir değildir. Ancak o paketin neyin, neden kabul edilebilir ya da edilemez olduğunu, kabul edilemezlerin yerine hangi unsurların dahil edilmesi gerektiğini; Doğu Akdeniz’deki doğalgaz konusuyla birleştirerek çözmek gerekir. ‘Limana karşı Maraş’ diyen Rum tarafına ‘O köprünün altından çok sular aktı, Maraş artık bu denklemin içinde olamaz. Limana karşı liman ve enerji iş birliği konusu konuşulabilir’ diyebilmek lazım. Kıbrıs Türk halkının dünya politikasının dışında kalmaması için somut önerilerle ilerlemek gerekiyor. Kıbrıs Türk halkının da menfaatine olacak bu kaynaklara erişmek, elektrik krizini çözmek için bu doğal gazdan faydalanmak için de; deniz yetki alanlarından geçecek boru hatlarıyla ilgili Kıbrıs Türkü’nün de rızasıyla bunu mümkün kılmak için de inisiyatif almak gerekir. Tüm bunlar için Kıbrıs Türk liderliğinin ve hükümetin Türkiye’yle birlikte hareket etmesi gerekir. Cumhurbaşkanlığı’yla bu yakın ve doğrudan diyaloğu bir süredir göremiyor oluşumuzdan dolayı endişe duyuyoruz. Bu konuda Cumhurbaşkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı harekete geçmelidir.”