Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı ve Bağımsız Cumhurbaşkanı adayı Kudret Özersay, İstanbul temasları kapsamında NTV, CNN Türk, Habertürk yayınlarına katıldı, gündeme dair soruları yanıtladı, Cumhurbaşkanlığı vizyonunu paylaştı. Özersay ayrıca, İstanbul’da yaşayan Kıbrıslı Türklerle de bir araya geldi.
“Doğu Akdeniz’deki doğal gaz ve kaynaklar iyi kullanılırsa çok önemli bir fırsata dönüştürülebilecek bir nitelik taşıyor. Dünyada herkes bu kaynağın iki ortağından birisinin Kıbrıslı Türkler olduğunu kabul ediyor” diyen Kudret Özersay, kapsamlı çözüm için uluslararası toplumun ortaya koyacağı tavrın çok önemli olduğunu vurguladı: “Kıbrıslı Rumlar kapsamlı çözümden önce kaynakları kullanma hakkına sahip görülüyorken; Kıbrıslı Türklerin bu kaynaklara erişebilmesi için çözümü bekleme zorunluluğu varmış gibi davranılıyor. 2004 yılında çok büyük bir hata yapıldı. Kapsamlı çözümden önce Kıbrıslı Rumlara Avrupa Birliği üyeliği tepside hazır bir biçimde önlerine konulduğu için; kapsamlı çözümü reddettiler, kapsamlı çözüm fırsatı kaçırılmış oldu. Bugün aslında doğal gazda da benzer bir fırsat var. Uluslararası toplum eğer Kıbrıs Rum tarafına; ‘Kapsamlı çözümden önce bu kaynakları kullanmak için Kıbrıslı Türklerin de rızasını almanız gerekiyor’ derse, yani şartlı bir yaklaşım ortaya koyarsa Kıbrıs Rum tarafında bir değişim başlayabilir. ‘Kıbrıslı Türklerin rızasını almadan, birlikte hareket etmeden bu kaynakları tek başına uluslararası piyasalara ulaştıramazsınız’ denilirse bütün şartlar değişir. Çünkü Kıbrıs Rum tarafı bugün mevcut statükodan memnundur, konforlu bir durumdadır. Çözüm olmasa da AB üyesidir, çözüm olmasa da tek hükümet olarak kabul edilir. Çözüm olmasa da eğer doğalgazı çıkarıp kullanabilir konuma sokulursa çözüme zaten ihtiyacı olmayacaktır, her zaman uzak duracaktır. Doğal kaynaklara ulaşmak, erişmek ve hakkımızı almak için Türkiye Cumhuriyeti’yle birlikte KKTC hükümeti olarak sadece masada değil, sahada da birtakım adımlar attık. Bunu kuvvet kullanarak, gerginlik yaratarak değil, Kıbrıslı Rumların yaptığı gibi sismik araştırma yaparak, lisans vererek, blokları ilan ederek yaptık ve kazı yapmak noktasına kadar geldik. Yapılan kazılar Kıbrıslı Türkler adına yapılan kazılardır. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı şirket olarak yaptığımız sözleşme çerçevesinde bizim adımıza kazı yapıyor, tıpkı EXXON, Total veya ENI şirketinin Kıbrıslı Rumlar adına yaptığı gibi. Dolayısıyla biz sahada Türkiye Cumhuriyeti’yle birlikte dengeyi sağladığımız için beklentim kapsamlı çözümü beklemeden iki tarafın doğal gaz konusunda masaya oturmasıdır.”
“Kapalı Maraş’ın açılması 6 yıl önce ortaya koyduğum bir projedir”
Kudret Özersay, kendisine yöneltilen, “Cumhurbaşkanı seçilirseniz Kapalı Maraş’ı açacak mısınız?” sorusunu da yanıtladı. Özersay şöyle konuştu: “Kapalı Maraş’ın açılması 6 yıl önce ortaya koyduğum bir projedir. Bugün Dışişleri Bakanı olarak da uygulayan konumunda olduğum bir projedir. Yarın halkın takdiriyle cumhurbaşkanı seçilmem durumunda da uluslararası ortamı, Kapalı Maraş’ın açılmasına hazırlayacak kişi konumunda olacağım. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tanınmıyor olsa da; uluslararası toplum KKTC Cumhurbaşkanını Kıbrıs Türk halkının toplum lideri olarak kabul ediyor. Diplomatik girişimlerle, proaktif bir diplomasiyle Birleşmiş Milletler’i ve uluslararası toplumu atacağımız adımın içeriği konusunda doğru bilgilendirerek, ki görevim ve misyonum bu olacak, Kapalı Maraş açacağım.”
Kapalı Maraş’ın kapalı olmasının Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını yüzde yüz ihlal etmek anlamına geldiğini belirten Özersay, askeri bir bölge sivil bir bölgeye dönüştürüldüğünde Güvenlik Konseyi kararlarına da uluslararası hukuka da çok daha uygun bir hale gelineceğini ifade etti ve ekledi: “Bunu göz ardı etmemek gerekiyor.”
“Kapalı Maraş’ın açılması bizi uluslararası hukuka daha çok yaklaştıracak bir hamledir”
Doğal gazla ilgili sahada atılan adımların Kıbrıs Rum tarafını bir miktar yerinden kımıldattığını anlatan Başbakan Yardımcısı, dengeleri değiştirmeye başlayan bir diğer unsurun da Maraş konusu olduğunun altını çizdi:
“Kapalı Maraş’ın eski sakinlerinin haklarını dikkate alarak uluslararası hukuk çerçevesinde bir askeri bölge olmaktan çıkarıp sivil bölgeye dönüştürülmesi şeklinde ortaya koymuş olduğumuz tez, hem bizi uluslararası hukuka daha çok yaklaştıracak, hem de Kıbrıs Rum yönetimini değil 1974’te oradan ayrılan Kıbrıslı Rumları muhatap alan bir hamledir. Bu adım, 46 yıldan sonra bu kadar yıl kapalı tutulan bir yeri ekonomimizin parçası haline getirecektir. Orada bir envanter çalışması yapmaya başlamamız dengeleri değiştirmeye başladı.”
“Adadaki şartlar nedeniyle iş birliğine dayalı bir ortaklık yolundan yürümeyi öneriyoruz"
Başbakan Yardımcısı, programda adada federal bir ortaklık için zeminin uygun olmadığını, mevcut şartların değerlendirilip yeni fikirlerle yürünmesi gerektiğini belirtti:
“Yeni fikirden kasıt şudur; federasyon ya da federal ortaklık paylaşmaya dayalı bir ortaklıktır. Kıbrıs Rumlar bizimle yönetimi ve zenginliği paylaşmaya hazır olmadığı mesajı veriyor. Kıbrıs Rum siyasi liderliği ile aramızda çok ciddi bir güven bunalımı var. Siyasal kültür olarak yani federasyon kültürü bağlamında 1960’tan 1963’e kadar talihsiz bir federasyon tecrübemiz var.
Federal bir model çerçevesinde bugün için bir uzlaşmaya varılması gerçekçi değildir. Dolayısıyla adadaki şartları dikkate alarak paylaşmaya dayalı bir ortaklık yolundan yürümek yerine iş birliğine dayalı bir ortaklık üzerinden yürümek fikrini ortaya attık. Söylediğimiz şey şudur; bütün konularda değil, üç-beş konuda iki tarafın iş birliği yapmaya başlaması, güvenin zaman içinde oluşması halinde bunun bir ortaklığa evrilmesidir. Avrupa Birliği bundan uzun yıllar önce kömür ve çelik birliği olarak kuruldu, zamanla ortak pazara dönüştü, gelişti ve bugünkü Avrupa Birliği ortaya çıktı. Biz de enerji, doğal gaz, suçluların iadesi, ara bölgedeki yangınların söndürülebilmesi, iki taraftaki tarihi kültür mirasının restorasyonu gibi konularda iş birliği yaparsak bunun üzerinden bir ortaklığın olup olmayacağı zaten ortaya çıkar. Bu, iki devleti esas alırken aynı zamanda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin adanın kuzeyinde yetki icra eden bir otorite olduğunu gösteren de bir yaklaşımdır.”
“Bizim mücadelemiz varolma mücadelesidir”
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Kıbrıs meselesi dışında bir dış politikaya ihtiyacı olduğunu söyleyen Kudret Özersay, “Sadece Kıbrıs Rum tarafının ikna edilmesine dayalı bir gelecek Kıbrıs Türkü için güvenli bir gelecek değildir. Güvenli gelecek şudur; kapsamlı çözüme, bir çözüm anlaşmasına bağımlı olmayacak, bizi müzakere masasına hapsetmeyecek bir yaklaşım ortaya koymamız lazım. Kıbrıslı Türkler çözümden önce de bir bölgesel aktör olabilirler. Bizim artık Kıbrıs meselesinin dışında bir dış politikaya ihtiyacımız var. Türkiye’yle istişare ve uyum halinde doğal gaz konusunda bir dış politikaya ihtiyacımız var. İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkışıyla birlikte, doğrudan siyaset yapabilmemiz için bize bir fırsat doğuyor. Öyle bir dış politikayı alıp uluslararası alanda proaktif bir diplomasiyle ileriye taşıyacak bir devlet başkanı, cumhurbaşkanı son derece önemlidir. Yeni bir döneme girebiliriz. Önümüzde böyle bir fırsat var. Bu fırsat, Kıbrıs Türkü’nün kendi geleceğini kendisinin belirlemesini, Kıbrıs’ta var olmasını mümkün kılacak. Çünkü bizim mücadelemiz bir varolma mücadelesidir” dedi.
“52 yıl sonra aynı müzakere masasına oturmak Kıbrıs Türkünü o masaya hapsetmek olur”
Kıbrıs Türkü için Türkiye’nin garantörlüğünün olmazsa olmaz olduğunu belirten Özersay, bunun ötesinde KKTC’nin kendi kendini yönetmesinin, kendi iradesine bağlı bir gelecek tesis edebilmesinin önemli olduğunu altını çizdi: “Birbirimizle kavga ederek değil, uluslararası alanda iyi bir dış politikayla, Kıbrıs konusunda yeni fikirlerle kendi geleceğimizi tesis edebiliriz. 52 yıldan sonra aynı müzakere masasına oturmak Kıbrıs Türkü’nü o masaya hapsetmek olur.”
“Kavga etmeden de dik durmak mümkündür, bunun yolu da diyalogtur”
Devletler arası ilişkilerin nasıl yürütüleceğine dair eğitim aldığını söyleyen Özersay, Uluslararası ilişkiler Uluslararası Hukuk Profesörü olarak ortaya koyduğu vizyonun net olduğunu anlattı: “Diplomasiyi, doğrudan diyaloğu kullanmak, samimi ilişkilerle ama aynı zamanda irademize saygı gösterilmesini sağlayarak yürümek zorundayız. Bana kalırsa bu mümkün. Şu an da yapılan hata ya da geldiğimiz noktadaki sıkıntı diyaloğun olmaması, basın üzerinden demeçlerle iki devlet arasındaki ilişkinin götürülmeye çalışılmasıdır. Hükümet olarak biz böyle bir sıkıntı yaşamadık çünkü ben kendi muhataplarımla doğrudan diyalog kuruyorum ve samimi bir biçimde katıldıklarıma katıldığımı, katılmadıklarıma neden katılmadığımı doğrudan anlatıyorum. Çünkü bu bir kardeşlik ilişkisidir. Bunu ileriye taşımanın yolu da diplomasidir, ikna yeteneğidir, bilgidir, yeni ve yaratıcı fikirlerdir. Bunlar üzerinden yürürsek Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin çok sağlıklı ve çok iyi ilişkisi olur. Bu, birisi bir şeyi söyler, diğeri yapar değildir. Kavga etmeden de dik durmak mümkündür.”
“Kıbrıs Türk halkı Cumhurbaşkanı seçerken hep ‘Bu iş başkadır’ demiştir”
“Kıbrıs Türk halkının içindeki değişik kesimlerin sesini en iyi şekilde duyabilecek, o duyacağı sesi uluslararası alanda en iyi şekilde duyurabilecek olan kimdir sorusunu kendimize sormamız gerekiyor. Uluslararası alanda bizi temsil edecek kişiyi seçiyor olduğumuz için hükümetin yapabildikleri yapamadıkları üzerinden karar almak doğru olmaz. Geçtiğimiz yıllara baktığımda vatandaşın KKTC’de özellikle dış politika, Kıbrıs meselesi ve cumhurbaşkanlığı konusunda değerlendirmelerini yaparken bunu hükümet meselesinden ayrı tuttuğunu ‘Bu iş başkadır’ dediğini gördük.”
Vatandaşın 26 Nisan’da karar verirken dış politikaya, Kıbrıs meselesine, özellikle Doğu Akdeniz’deki son gelişmelere bakacağını düşündüğünü belirten Özersay, Anayasaya göre Cumhurbaşkanının Bakanlar Kurulu’na başkanlık etme, Meclis’i olağanüstü toplantıya çağırma, Kamu Hizmeti Komisyonu’nun başkan ve üyelerini atama, bütün üst düzey kamu görevlilerini, müsteşar ve müdürlerin atanmasında son sözü söyleme yetkisi olduğunu hatırlattı. Özersay daha iyi bir yönetim için, yolsuzluklarla mücadele ve bazı konularda hükümet üzerinde ağırlığını koyma bağlamında da cumhurbaşkanının yetkileri olduğunu söyledi ve “Ben bunları iyi bir biçimde kullanabileceğimi düşünüyorum” dedi.
“Doğal gazdan payımızı almamızın yolu diplomasidir, bu da benim işimdir”
Özersay, yarım asırdır hep “Kıbrıs meselesinde Kıbrıs Türk toplumunu en iyi kim temsil eder?” benzeri sorular soruları sorarak karar alındığını ancak artık Kıbrıs meselesinin haricinde doğal gaz, deniz hukuku, uluslararası hukuk, insan hakları, Ortadoğu krizi gibi meselelerin de belirleyici olduğunu belirtti. Rusya’nın ve ABD’nin bu bölgede bir nüfus kavgasına girdiklerini anlatan Özersay, böyle bir dönemde bu konularda eğitim almış, tecrübe sahibi olan bir devlet başkanının Kıbrıs Türk halkına bir nefes aldırma imkanı vereceğini, ekonomik anlamda da nefes aldıracak bazı politikaların hayata geçirilebileceğini düşündüğünü ifade etti: “Bunu yapabileceğime inandığım için aday oldum. Doğal gaz meselesi bir çatışma unsuru olarak görülmemeli. KKTC’nin yolları, hastanesi için dış kaynağa ihtiyacı var. Bu kaynağın önemli bir kısmı bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti tarafından sağlandı. Ancak geleceğe dönük olarak bu kaynağı çeşitlendirmek de kendi ülkemize karşı bizim sorumluluğumuzdur. O nedenle Doğu Akdeniz bölgesinde bu kaynaklara erişmek, çözümü beklemeksizin kendi payımızı alabilmemizin yolu da diplomasidir, uluslararası ilişkilerdir. Bu da benim işimdir.”