Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Rum lider Anastasiadis tarafından doğal gaz zenginliği konusunda yapılan açıklamaya tepki gösterdi ve “Bu zenginliğin nasıl paylaşılacağına Anastasiadis tek başına karar verecek değildir, böyle bir hakkı yoktur” dedi.
Özersay, Anastasiadis’in doğal gaz zenginliğinin Kıbrıslı Türklerle dörde bir oranında paylaşılacağına dair sözlerine cevaben açıklama yaptı.
Özersay açıklamasında “bu zenginliğin nasıl paylaşılacağına Anastasiadis tek başına karar verecek değildir, böyle bir hakkı yoktur. Sayın Anastasiadis’e sesleniyorum, bir an önce bu doğal zenginliğin tek sahibi gibi konuşmayı bırakırsa iyi olur. Paylaşmaya gerçekten niyeti varsa buyursun bu konuda bizimle masaya otursun ve neyi ne oranda nasıl paylaşacağımızı bir an önce konuşmaya başlayalım, bir an önce mahsuplaşalım. Bunun nasıl olacağını mal sahibi gibi davranıp kendisi belirleyemez, bu kaynakların ortak sahibiyiz ve bu oran birlikte belirlenecek, birlikte belirlenmek zorunda” ifadelerini kullandı.
Özersay ayrıca bir ortaklık bağlamında paylaşım olamıyorsa, bir an önce genel bir mahsuplaşma için oturup konuşulması gereğine de dikkat çekerek şöyle dedi:
“Bu paylaşım Kıbrıs Rum tarafının bu zihniyetiyle bir ortaklık çerçevesinde olamayacaksa ki şu anda durum onu gösteriyor, o halde oturup bu konuda mahsuplaşmamız gerekir. Bu kadar yıldır geçen süre içerisindeki hak gaspları, yitirilenler ve haksız yere elde edilenler bağlamında her şeyi bir sepete koyup mahsuplaşmamız ve bu zenginliği de tüm bu geçmiş kayıpları da dikkate alarak hakça ilkeler ışığında paylaşmamız gerekir. Bu da sadece nüfusun esas alınacağı bir husus olamaz.”
“ULUSLARARASI HUKUKTA PAYLAŞIMIN KRİTERLERİ BELLİDİR”
Özersay açıklamasında şu ifadelere yer verdi.
“Sayın Anastasiadis dörde bir oranından bahsediyor ve nüfus oranına dikkat çekiyor. Bir kere geçmiş dönemdeki bazı yakınlaşmalardan ve gelecekte yapılacağı varsayılan bir kapsamlı çözümden bahsediyorsa bizim artık buna karnımız toktur. 50 yıldır devam eden ve bulunamayan bir çözüm, yakında olacakmış gibi davranıp ‘o gün geldiğinde bu kaynaklardan beraber yararlanırız’ diyen bir yaklaşıma biz artık itibar etmeyiz. Çünkü bu adada karine çözümsüzlüktür. Çözüm olunca şu şekilde paylaşacağız diyerek bugünün şartlarında haklarımızı gasp etmeye çalışıyor oldukları açıktır. Çözümsüzlük devam ettiği sürece bizim yerimize karar vermeyi sürdürdükleri için bu türden açıklamalarla sanki paylaşacaklarmış gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Oysa paylaşmaya hazırsa bugünden paylaşmak için bizimle masaya oturup bu konuyu konuşmalıdır. Bunu kapsamlı çözüme bağlamaya çalışması ve sadece o bağlamda ele alabileceği imasında bulunması, paylaşmak yönündeki isteksizliğini gösterir. Kıbrıs Rum liderinin, toplumunun genelinin beklentilerini de yansıtarak zenginliğin paylaşılmasını istemediğini gözlemliyorum.”
Uluslararası hukukta bu türden doğal zenginliklerin paylaşılmasında hakça ilkelerin esas olduğunu, bunun da sadece nüfus değil toplumların ekonomik düzeyi ve bu zenginliğe olan ihtiyaçları, tarihsel kullanım ve benzeri pek çok unsurun toplamından olduğuna dikkat çeken Özersay, şöyle devam etti:
“Günü geldiğinde bu paylaşımın nasıl olacağına birlikte karar vereceğiz, birlikte karar vermemiz gerekir. Ve o gün çoktan geldi. Bu paylaşım bir ortaklık içerisinde olacak düşüncesiyle geçmişte bazı ilkelerde görüş birliği oluştu ancak bu ortaklığın olacağı veya yakın olduğu yönünde inandırıcı, ikna edici bir durum söz konusu değildir. Bu nedenle kimse bize hakkımızın ne olduğunu belirlemek ve irademizin dikkate alınması için oturup çözümü beklemek zorunda olduğumuzu söyleyemez. Kaldı ki bu paylaşım Kıbrıs Rum tarafının bu zihniyetiyle bir ortaklık çerçevesinde olamayacaksa ki şu anda durum onu gösteriyor, o halde oturup bu konuda mahsuplaşmamız gerekir. Bu kadar yıldır geçen süre içerisindeki hak gaspları, yitirilenler ve haksız yere elde edilenler bağlamında her şeyi bir sepete koyup mahsuplaşmamız ve bu zenginliği de tüm bu geçmiş kayıpları da dikkate alarak hakça ilkeler ışığında paylaşmamız gerekir. Dediğim gibi bu da sadece nüfusun esas alınacağı bir husus olamaz.”