Özgürlüğün bedeli…

Kıvanç BUHARA

O gece bir türlü gözlerini kapayamadı... Uyku, gökyüzünde parlayıp bir anda kaybolan yıldızlar gibi, uçup gitmişti! Ve hiç aklına gelmeyen, üzerinde o güne kadar kafa yormadığı tuhaf şeyleri düşünmeye başladı! “Gece ile gündüzün ne anlamı vardı?” İnsanlar sanki dünyayı boşaltıyorlardı geceleri… Güneşin aydınlığı ile birlikte bir uğultu, bir koşuşturma, bir anlaşılmaz telaş düşüyordu sokaklara… Daha ne gizemler vardı hiç düşünemediği… Ağaçlar, çiçekler ne kadar da sakindi! Sonsuz bir zaman ötesine kadar; Karanlık mı, aydınlık mı fark etmeden, Öylece hep aynı yerde duruyorlardı… Ve kararını verdi… Bundan böyle geceleri de gündüzleri de “yok” sayarak yaşayacaktı! Ağaçlar gibi… Su gibi! Kalktı; çarçabuk giyindi, sokağa fırladı! Gecenin ayazını yüzünde hissetti… “ – Ohh, ne aptalmışım… Şu özgürlüğe bak! “ diye düşündü… Boş sokaklar, sessiz bir dünya! Sanki her şey sabah dirilmek üzere ölmüştü… Her gün binlerce arabanın öksürür gibi geçtiği, binlerce insanın çiğnediği yer orası değildi… Tam caddenin ortasında durdu ve kollarını gökyüzüne açarak öyle bir bağırdı ki… “ – Uyuyun eyy ahmaklar, zıbarınnn yorgun eşşekler! Dünyanın en güzel zamanı şimdi… Kalkın ve hepiniz buraya gelin!” Öyle bir rahatladı ki… Kaldırım taşının üzerine çöktü ve sessizliği dinlemeye başladı! Gözlerini kapadı ve yıldızların iniltili yalvarışlarını anlamaya çalıştı… Mutlu ve huzurluydu… Birden bir kapının gıcırdayarak açıldığını hissetti. Dönüp baktı. Sırtında pijamaları, bir elinde gece feneri diğerinde bir süpürge sapıyla yaşlıca bir adam kendine doğru geliyordu… Öfkesinden kudurmuştu, dişlerinin gıcırtıları birkaç metreden duyuluyordu! İlk sopanın acısını sırtında duydu. Kaçabilirdi, kaçmadı! Öfkeli adam bağırıyordu: “- Kimsin sen lann it! Gecenin bu saatinde bütün mahalleyi ayağa kaldırırsın haa!” İkinciyi daha sağlam vurdu. Bu darbe kafasına gelmişti. Sıcak bir şeylerin yüzüne doğru aktığını hissetti! Süpürge sapı kırılmıştı… Birden bir kadın sesi duydu. “ – Baba vurma, öldüreceksin çocuğu!” diyerek delikanlının üzerine kapandı! Sonra diğer apartmanlardan uyanan insanlar olay yerine geldiler! İçlerinden biri haykırdı: “ – Birisi cankurtaran çağırsın, delikanlı kan içinde…” Ve canavar düdüklerini bağırtarak cankurtaran yetişti. Olay yeri birden öyle kalabalıklaştı ki, sanki tüm şehrin insanları oraya toplanmıştı… Gecelerin sessiz özgürlüğünü tatmak isteyen romantik delikanlıyı sedye ile taşıdılar! Genç bir kız hemşire hanıma seslendi :” – Ben de sizinle gelebilir miyim?” “ – Yaralı neyiniz olur?” “ – Kardeşimdir…” “ – Gel öyleyse!” Genç kız, hastanede iki gün delikanlının yanından ayrılmadı! Hemşireye yalan söylemişti! Kamil ile Aleyna’nın tanışmaları böyle olmuştu… Şimdi, o sessiz gecelerde, özgürce el ele dolaşıyorlar…