ÖZYİĞİT: “TEMİZ TOPLUM İÇİN ŞEFFAFLIK ŞART”
SİYASET KARIŞMAMALI
TDP Lideri Cemal Özyiğit Detay’a yaptığı açıklamada “Şaibelerin önüne geçilmesi ve kamuoyunun da tamamen güven duyacağı bir yapının oluşturulması için, kamu mallarının kiralanması ya da tahsisi, siyasetin karışıp yönlendirmeyeceği bir kurum tarafından yapılmalıdır. Merkezi İhale Komisyonu da mutlaka siyaset dışı bir kuruma dönüştürülmeli, alanında uzman kişilerden oluşturulmalıdır. Bu şekilde ancak ihaleler şeffaf ve hesap verebilir hale gelebilir.”dedi.
İŞLEM YAPILMADI
Dokunulmazlığı olmayan kişiler hakkında bile hala daha hiçbir işlemin yapılmadığı, kamuoyunda büyük yankı yaratan “özel jet krizi” ile ilgili raporun hala daha yayınlanmadığı, iki yıldır Meclise gelmeyen, üstelik istifa yazısı da gönderen bir kişinin milletvekilliğinin düşürülmediği göz önüne alındığında, yapılanların hesabının doğru dürüst sorulamayacağı ya da zamana bırakıp ört-bas edileceği yönünde kuşkular ağır basmaktadır.
RÜŞVETİN ÜZERİNE GİDİLMİYOR
2016 yılında dönemin Ulaştırma Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu ile Taşyapı Şti. Direktörü açık açık ekranlarda birbirlerini rüşvet istemek veya rüşvet önermekle suçladı. Adli makamların bunun üzerine gitmesini bekledik ama olmadı. Sorduğumuzda da bize “birilerinin suç duyurusunda bulunması gerektiği” söylendi. Bunun üzerine hukukçularımızla birlikte önce Polis Genel Müdürlüğü’ne ardından da Başsavcılığa suç duyurusunda bulunduk. Aradan beş yıl geçmesine rağmen konunun üzerine maalesef ciddiyetle gidilmedi
TDP lideri Cemal Özyiğit ile ülkedeki rüşvet, yolsuzluk iddiaları ve son yayınlanan yolsuzluk anketi üzerine konuştuk. Özyiğit “Devlet yeniden re-organize edilmeli. Etkin ve verimli bir kamu yönetimi oluşturulmalıdır. Bunun için de Anayasada ve yasalarda gerekli düzenlemeler süratle yapılıp temiz, şeffaf ve hesap verebilir/sorulabilir bir topluma ulaşma yönünde adım atılmalıdır.”
Detay Kıbrıs -Barışcan Şekerci
Anket sonuçları, KKTC’de yolsuzluğun yaygın ve çok ciddi bir sorun olduğunu
bir kez daha ortaya koyuyor.
** Bu konuda ne düşünüyorsunuz? İş dünyasından bu konuda size de şikayetler ulaşıyor mu?
Hep söylenen bir söz vardır; “rüşvetin belgesi olmaz” . Bazı işlerin belgesi olmasa da, rakamlar, bilimsel araştırmalar ve bilinen bazı gerçekler belgeden de öte olabiliyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde çok değerli iki araştırmacı ve akademisyen (Dr. Sertaç Sonan ve Prof. Dr. Ömer Gökçekuş) tarafından rüşvetle ilgili yayınlana araştırma ve ortaya konan rakamlar bir şekilde gerçekleri gözler önüne seriyor.
Sonan ve Gökçekuş tarafından açıklanan “2020 Kuzey Kıbrıs Yolsuzluk Algısı Raporu”na göre iş insanlarının yüzde 88’i KKTC’de rüşvet ve yolsuzluk olduğunu düşünüyor.
351 iş insanıyla yapılan ankette ortaya çıkan sonuçlar, ülkemiz için pek de iç açıcı değil, hatta oldukça kötü bir tabloyu ortaya koymakta. Bir anlamda bilinen gerçekleri somuta döküyor. Ankete katılanların yüzde 88’i KKTC’de rüşvet ve yolsuzluk olduğunu belirtirken iş insanları, yolsuzluğun en fazla ‘kamuya ait arazi ve binaların tahsisi ve kiralanmasında’, ‘teşviklerde’ ve ‘kamu ihaleleri ve izinlerde’ olduğunu ortaya koydu. Anket sonuçlarına göre ayrıca, yaklaşık her 10 iş insanından biri, son bir yılda fiilen rüşvet verdi.
Bu çalışma ülkemizdeki yağma, vurgun ve talana dayalı çarpık bir düzen olduğunun apaçık kanıtıdır.
Bizlere de zaman zaman bu konularla ilgili şikayetler geliyor, dönem dönem basına yansıyan haberleri veya kamuoyuna yansıyan şikayetleri de görüyoruz. Ancak bunun üzerine ciddiyetle gidilmesi önerildiğinde ise maalesef hep bir duvar örülüyor.
Bugüne kadar bunların üzerine ciddiyetle gidilecek bir siyasi irade oluşturulamadığı gibi, “aman benden çıktığı duyulmasın, ben kötü görünmeyim” anlayışı da bu işlerin üzerine gidilmesine engel teşkil ediyor.
Oysa yapılması gereken bunları saklamak ve bu şekilde teşvik etmek değil, üzerine giderek ortada bir suç varsa gerekenin yapılmasıdır. Bir suç işlenir ve cezasız kalırsa bunu önlenmesi imkansız hale gelir. Oysa tam tersine gereken cezalar verilirse, kimse de bu suçu işlemeye kalkmaz, yapan da olursa cezasını alır. Bu işlerden ancak bu şekilde kurtulabiliriz.
Kuzey Kıbrıs’ta ankete katılan iş insanlarının yüzde 88’i ülkemizde yolsuzluk olduğuna inandığını söyledi. İş insanlarının yüzde 10’dan fazlası rüşvet vermek zorunda kaldığını kaydetti.
** Rüşvet ve yolsuzluğun kamuyu çürüttüğünü ve işlerin yavaş veya yürümemesinin esas nedenlerinden olduğunu düşünüyor musunuz?
Çeşitli etkenlerin yanı sıra, rüşvet ve yolsuzluğun kamudaki çürümüşlüğün esas nedenlerinden biri olduğu doğru. Bunu sadece para karşılığı yapılan yolsuzluk olarak düşünmeyin. Birçok yönetici ve siyasi farklı koşullarda farklı şekillerde bu yolsuzlukları yapıyorlar. Mesela para karşılığı olmasa da kendi partilisine kamu işlerinde öncelik, imtiyaz, hizmet alımı, ihale etme gibi uygulamalar yapılıyor. Bu belki diğer ülkelerdeki para karşılığı yapılan geleneksel rüşvet gibi görünmüyor olabilir ama mantığı yine aynı. Bizde daha çok parti içi güç sahibi olmak, destek bulmak vs gibi amaçlar ile de bunlar yapılıyor. Ama bana sorarsanız o da rüşvet, bu da rüşvet. Devleti aynı şekilde verimsizleştiriyor, kamunun çürümesine sebep oluyor. Her yolsuzlukta halkımızın cebinden bir parça daha koparılıyor.
Mesela bu vereceğim örnek çok basit ve küçük gelebilir fakat aynı anda aynı şekilde o kadar fazla olay var ki, toplasanız hükümetleri deviren büyük yolsuzluk skandallarını defalarca katlar.
Örneğin bizim Eğitim Bakanlığında olduğumuz dönemde daha yakından şahit olduğumuz okulların kantin ihaleleri ve taşımacılık ile ilgili ihaleler var. Toplamda devletin kasasından çıkan milyonlarca liralık hizmetler bunlar.
Uzun yıllardır yolsuzlukların ve usülsüzlüklerin olduğu söylenen fakat hiçbir adım atılmayan öğrenci taşımacılığında görev süremiz boyunca bu usülsüzlüklerin hassasiyet ve ciddiyetle üzerine gittik ve genel bir denetim başlattık. Konuyla ilgili dosyaların araştırılması için bakanlık bünyesinde bir ekip ve Maliye Teftiş Kurulu ile birlikte yaptığımız denetim sonucunda hak edilişlerin üzerinde ödemelerin olduğunu saptadık.
Aldığımız tedbirler sonucunda yaklaşık 2 milyon TL’lik usulsüzce ödeme engellendiği gibi, genel denetimler sonunda ise 421’i aşkın dosyada da ödenmemesi gereken yaklaşık 2,5 milyon TL’lik miktar tespit ettik. Ortaya çıkan usulsüzlükleri yargıya gönderdik.
Diğer taraftan yıllarca okul kantinleri ihalelerinin bir kısmının şeffaf olmayan yöntemlerle eşe dosta dağıtıldığını biliyoruz. Biz de bu alandaki siyasi etkiyi azaltmak için bir çok kantinin ihale süreçlerini suiistimal edilmeyecek şekilde Eğitim Vakfına devrettik.
Tabi bunlar bizim sadece yaklaşık 1 yıl içinde ve kamunun sadece bir kısmında karşılaştıklarımız. Bu bile aslında bizlere resmin bütünü için ipucu veriyor.
Tabi tüm kamuoyunun şahit olduğu fakat bir şekilde tarafların aklandığı durumlar da var.
Örneğin 2016 yılında dönemin Ulaştırma Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu ile Taşyapı Şti. Direktörü açık açık ekranlarda birbirlerini rüşvet istemek veya rüşvet önermekle suçladı. Adli makamların bunun üzerine gitmesini bekledik ama olmadı. Sorduğumuzda da bize “birilerinin suç duyurusunda bulunması gerektiği” söylendi. Bunun üzerine hukukçularımızla birlikte önce Polis Genel Müdürlüğü’ne ardından da Başsavcılığa suç duyurusunda bulunduk. Aradan beş yıl geçmesine rağmen konunun üzerine maalesef ciddiyetle gidilmedi. Oysa bunun üzerine ciddiyetle gidilmeli, ortada bir suç varsaydı da gereken yapılmalıydı, ya da eğer ortada bir suç yoksa da bu iddia ortadan kaldırılmalıydı. Ancak her ikisi de yapılmadı. Sonradan hepimizin bildiği gibi Tahsin bey son UBP-DP-YDP azınlık hükümetinde tekrardan bakan yapıldı.
Bir başka örnek verecek olursak, Lefkoşa Türk Belediyesinde geçmişte yaşananlar halen hafızalarda. LTB o dönemin Belediye Başkanı tarafından resmen göz göre göre batırıldı, bu nedenle de görevden uzaklaştırıldı. O dönemde ortaya birçok ciddi iddia atıldı, daha da önemlisi raporlar yayımlandı. Ama sonuçta hiçbir şey olmadı.
Diğer önemli neden ise aslında Kıbrıs’ın kuzeyinde “etkin ve verimli” bir kamu yönetiminin kurulamaması ya da bilinçli bir şekilde kurulmamasıdır. Belki de ülkemizde bazı siyasi yapıların uluslar arası hukukun içine girmemizi istememelerinin temel nedeni de budur. Eğer uluslar arası hukukun içine girebilirsek temiz, şeffaf ve hesap verebilir/sorulabilir bir yönetim anlayışı oluşturmak zorundayız. Ancak bugüne kadar maalesef böyle bir anlayış, böyle bir yapı oluşturulamadı. Dörtlü Koalisyon Hükümetinde bir kamu reformu tasarısı hazırlanıp Meclise sunulmuştu, ancak Hükümetin ömrü yetmediği için ortada kaldı, sonra göreve gelen hükümetler döneminde ise gündeme bile alınmadı.
-----------------------------------------------------
Ankete katılanların yüzde 57’si kamu kaynaklarının bakanlar ve üst düzey yetkililer tarafından kişisel ya da partisel amaçlarla ‘çok yaygın’ şekilde kötüye kullanıldığını düşündüğünü vurguladı.
** Kamu kaynaklarının siyaset tarafından kullanılmasının önüne nasıl geçilebilir? Bununla ilgili ne yapılması gerekiyor?
Rakamlar gerçekten de dehşet verici. Hatta şunu söyleyebilirim ki, rüşvet verenlerin oranı daha yüksek olabilir. Kamudaki rüşvet ve yolsuzluk o kadar kanıksanmış ki, “devlet malı deniz, yemeyen keriz” sözü yaygın bir şekilde kabul görmekte. O kadar ki, bu işlere bulaşmayıp dürüst kalanlara, hakkıyla görev yapanlara “enayi” gözüyle bakılıyor. Kamuda işini düzgün yapan, bu işlere değil bulaşmak olmasını da engellemek için irade koyan binlerce kişinin yanı sıra, maalesef bu işlere bulaşan kişilerin varlığı da mevcut. Rakamlar da zaten ortada.
Kamu kaynaklarının siyaset tarafından kullanılmasının önüne geçilmesi için köklü bir sistem değişikliği şarttır. Bu yapıda, bu düzende bunu tamamıyla önlemek mümkün değildir.
Bunun önüne geçilmesinin çeşitli yolları vardır, bunların başında da Üçlü Kararname Sistemi’nin kapsamının daraltılıp, Bakanla birlikte yalnızca Müsteşar ve Özel Kalem Müdürünün atanması ile sınırlandırılması gelir. Bu iki atamanın yanı sıra, diğer üst düzey yöneticilerin liyakata ve performansa göre atanması ile birlikte hükümetteki Siyasi Parti- Devlet Bütünleşmesi önlenebilecektir. Bunun önlendiği noktada da birçok olumsuzluk ortadan kalkacaktır. Bu durumda ülkemizde görülen sık sık hükümet değişikliği olsa bile Devlet düzgün bir şekilde yoluna devam edebilecektir.
‘kamuya ait arazi ve binaların tahsisi ve kiralanması’ işlemlerinde rüşvetin çok yaygın olduğu düşünülüyor.
** İhalelerin şeffaf ve hesap verebilir olduğunu düşünüyor musunuz?
Merkezi İhale Komisyonuna bugüne kadar atananlar arasında adı hiçbir şekilde yolsuzluğa karışmamış, şaibesiz kişiler azımsanamayacak orandadır. Ancak dönem dönem rüşvetin şaibeli işlerin yaşandığı da herkesin malumudur.
Bu şaibelerin önüne geçilmesi ve kamuoyunun da tamamen güven duyacağı bir yapının oluşturulması için, kamu mallarının kiralanması ya da tahsisi, siyasetin karışıp yönlendirmeyeceği bir kurum tarafından yapılmalıdır. Merkezi İhale Komisyonu da mutlaka siyaset dışı bir kuruma dönüştürülmeli, alanında uzman kişilerden oluşturulmalıdır. Bu şekilde ancak ihaleler şeffaf ve hesap verebilir hale gelebilir.
** Dokunulmazlıkları kaldırılan milletvekillerinin davalarının sonuçlanacağını düşünüyor musunuz? Temiz siyaset ve temiz toplum için ne yapılmalı?
Dokunulmazlığı olmayan kişiler hakkında bile hala daha hiçbir işlemin yapılmadığı, kamuoyunda büyük yankı yaratan “özel jet krizi” ile ilgili raporun hala daha yayınlanmadığı, iki yıldır Meclise gelmeyen, üstelik istifa yazısı da gönderen bir kişinin milletvekilliğinin düşürülmediği göz önüne alındığında, yapılanların hesabının doğru dürüst sorulamayacağı ya da zamana bırakıp ört-bas edileceği yönünde kuşkular ağır basmaktadır.
Bu nedenle Devlet yeniden re-organize edilmeli. Etkin ve verimli bir kamu yönetimi oluşturulmalıdır. Bunun için de Anayasada ve yasalarda gerekli düzenlemeler süratle yapılıp temiz, şeffaf ve hesap verebilir/sorulabilir bir topluma ulaşma yönünde adım atılmalıdır.