Müzakereler devam ederken, en absürt bulduğum konu bu süreçte din adamlarını siyasete fazlasıyla BM’nin dahil etmesiydi. Bugün de bu konudaki fikrimi değiştirmedim. Tabi ki burada öngörülen din adamlarının yakınlaşması ile birlikte toplumların farklı dinlere rağmen hoşgörü içerisinde birarada ortak bir hayat kurabileceği ve inanç özgürlüğünün muhafaza edilerek yaşamın mümkün olabileceğiydi. Elbette bu öngörü yanlış değildi. Lakin böylesi bir öngörünün din adamları nezdinde hayat bulabileceğini düşünmek büyük hataydı. Malum Güney Kıbrıs’ta dinin siyaset üzerindeki rolü ve halka etkisi oldukça büyük. Kuzey’de ise şimdilik böyle bir etki söz konusu değil. Lakin uzun vadede aynı şeyi söylemem mümkün olabilecek mi? İşte bundan emin değilim. Dolayısı ile yarım asırdır devam eden Kıbrıs sorununa bir çözüm bulma noktasında taraflar arasında müzakereler devam ederken, din adamlarının sürece katkı sağlamasını öngören bu yaklaşım bana çok doğru gelmiyor. Nitekim Rum Ortodoks Kilsesi Başpiskoposu Hrisostomos’un önceki gün haddini aşan ırkçı söylemleri bunun bir tezahürüdür diye düşünüyorum. Ne diyor Hrisostomos, Kıbrıs’ta doğanlar dahil Türkiye kökenlilerin bütünüyle adayı terk etmeleri gerekiyormuş, adada eğer bir çözüm olması isteniyorsa. Peki başka ne diyor Başpiskopos Hrisostomos, dönüşümlü başkanlık olacaksa Türk tarafı için bu sembolik olmalıymış. Yani göstermelik. Şimdi böyle zihniyet taşıyan bir din adamının bu sürece bir katkısı olabilir mi? Olmaz. Aksi süreci sabote eder. Zemini sarsar. Neden? Şimdi desem ki, yahu boş verin bu papazı istediğini söylesin. Tamam. Ben boş veririm. Sizler de boşverirsiniz. Hep birlikte kaale bile almayız. Ammavelakin, Güney Kıbrıs’ta durum böyle değil. Kilsenin hem siyaset üzerinde, hem de halkın üzerinde müthiş bir etkisi sözkonusudur. Bunu zaman zaman Güney Kıbrıs adına müzakereleri yürüten Rum lider Nikos Anastasiadis’in tavırlarında da görebiliyoruz, ondan önceki Rum liderlerin yaklaşımlarında da sık sık görmüşlüğümüz olmuştur. Dolayısı ile Başpiskopos Hrisostomos’un bu söylemlerini son derece rahatsız edici buluyorum. Üstelik bu söylemlerin iyi planlanmış, organize edilmiş ve müzakere masasında ileriye doğru atılması öngörülen adımları sabote etmeye yönelik olduğunu da düşünüyorum. Belli ki Başpiskopos karşı tarafı rencide ederek, aşağılayarak, küçük görerek adanın tek hakimi görüntüsünü bir toplumun üzerine mal etmeye çalışıyor kendince. Bunun sürece bir faydası yok elbette. Hoş zaten Başpiskopos Hrısostomos’un da sürece fayda sağlayacak bir niyeti hiç olmadı. Bundan sora da olacağını zannetmiyorum. Yalnız şöyle bir meraktan da kendimi alamıyorum. Acaba diyorum Başpiskopos Hrisostomos’un bu tavırları Rum lider Anastasiadis’i ve müzakereleri yürüten ekibini de rahatsız ediyor mu? Bence etmeli. Hatta onun bu boşboğazlığına tepki de göstermelidirler. Ama gördüğüm kadarı ile kimseden tıs çıkmıyor. Papaza karşı bedel ödemekten korkuyor da olabilirler. Zira Rum siyasetçilerin büyük bir bölümü henüz kilsenin gazabını savuşturacak cesarete sahip değiller. Tabi ki bunun nedenleri de vardır. En büyük nedeni de kilsenin Rum halkı üzerindeki muhafazakar tesiridir. Bu da Rum siyasetçiler için oldukça önem arz etmektedir. İşte bu nedenledir ki Başpiskopos kendini Rum yönetiminin otoritesi üzerinde görür. Ve öyle davranır.