Tanrı, insanı yarattıktan sonra tüm meleklerini, yanına çağırmış.
"İnsanoğluna verebileceğim tek şey kaldı. Ancak bu, verdiklerim içerisinde en önemlisi. Bunu bulurlarsa hayatlarındaki her şey yolunda olacak. O yüzden alın bu mutluluğu, çok iyi bir yere saklayın. İnsanoğlu, onu bulmak için çaba sarf etsin ki değerini bilsin" demiş.
Bunun üzerine melekler almışlar mutluluğu ve yer aramaya başlamışlar.
Birisi," bulutların üstüne saklayalım" demiş.
" Olmaz, bulutlara ulaşamazlar" demiş ötekisi.
Bir diğeri, yerin altına saklamayı önermiş.
Ona da, yaşadığı sürece bulamayacağı için karşı çıkmışlar.
En nihayet, insanoğlunun kendi içine saklamaya karar vermişler.
Kendi içine bakmasını bilen mutluluğu bulsun diye….
Bu hikaye, mutluluk üzerine kurulmuş bir hikaye, ancak, her yapılan iş ya da yaşanan her şey için geçerli değil mi?
Yapılmak istenen her şeyde, o olaya ait öğeler yoksa, başarıya ve amacına ulaşmaz.
Misal bu gün, “8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü”
Yani kadının, statü ve haklar konusunda, erkeklerle eşit olmak için verdiği, mücadelesinin günü.
Peki bu mücadelenin içerisinde, emeğin değeri var mı?
Ya emekçi ve ezilen kadın?
Ezen erkek?
Ezilen erkek?
Bu öğelerden hiç birisi yok.
Tam aksine, kapitalist düzenin, bir aracı oldu 8 Mart..
Lüks mekanlarda verilen yemekler,
Zaten günün anlamını bilenlere verilen konferanslar,
Çiçekler, hediyeler, çiçekli, böcekli, güzel sözler,
“olmalı”, “etmeli”, “yapmalı” diye biten cümlelerden oluşan “ kutlama” mesajları,
Ne ararsanız var bu günde.
Tek olmayan şey ise, emekçi kadın ve kadının emeğinin değeri.
Daha doğrusu yalnız kadının değil, emeğin kendisinin değeri, hiçbir günde yok.
Emek ve emekçi, bilinçli bir şekilde yok edilmiş.
Sanki 8 Mart, kadının dişiliğini ön plana çıkaran bir günmüş gibi kendi felsefesine ters bir şekilde; hatta kadını daha da aşağılayan bir yapıda kutlanmaya başlandı.
Tabi ki; kadın, mücadelesinin yanında dişidir ve duygusaldır.
Onure edilmeyi, beğenilmeyi ister ama bunun için tek bir güne ihtiyaç yok ki.
Şu anda erkeklerin, “ sadece kadınlar mı eziliyor?” ya da “ezilen kadın mı var?” dediğini duyar gibiyim.
Elbette kapitalist düzenin hakim olduğu dünya da, ezilen ve emeği yok edilen kesimin kadını erkeği kalmadı.
Ancak, günümüzde hala daha Kadına yönelik şiddet; kadın emeği sömürüsü; kadın bedeni sömürüsü, kadın yoksulluğu; kadın işsizliği, çocuk yaşta kadınlar; okula gönderilmeyen kız çocukları; tacizciyi, tecavüzcüyü, saldırganı koruyup kollayan hukuk sistemi ,cinsiyetinden ve cinsel tercihinden dolayı mağdur edilen emekçi kadınlar varsa.
Hala daha, ışıklı neonlarda ve reklamlarda Cinsel bir obje olarak kullanılıyorsa,
Gece kulüplerinde kadın ticaretiyle ya da vasıfsız işlerde çalışmaya mahkum edilerek Kapitalizme meta yapılıyorsa,
Erkek erkil bir toplumda, sex kölesi olarak görülüyorsa,
“Sırtından sopa karnından sıpa eksik edilmesin” mantığıyla stres atma ve Üreme makinası olarak kabul ediliyorsa,
Örfle, adetle , töreyle, “namus” kavramı içerisine hapsediliyorsa
Hakları gasp edilip, ezilen kadın var demektir.
Elbette ki, kadınlar kadar olmasa da, hakları gasp edilip, ezilen, büyük bir erkek kitlesi de var.
O yüzden kadın, erkek, omuz omuza verip, insan hakları için mücadele etmeli.
Ezilen kadın bilinçlendirilip, mücadeleye dahil edilmeli.
Erkekler, kadınların bu mücadelesini sahiplenip, emeğin gerçek değerini bulması için, mücadeleye omuz vermeli.
Bu mücadele, emeğin ve insan haklarının mücadelesi olmalı.
Pembe ya da mavi patiklerin mücadelesi değil.