Dünyaca ünlü İtalyan futbolcu Andrea Pirlo’nun, kitabında Fatih Terim hakkında sarf ettiği sözler dikkat çekti. Fatih Terim’in Milan’da kurallara riayet etmediğini hatırlatan deneyimli futbolcu, Türk teknik adamın taktik bilgisinin de zayıf olduğunu örneklerle gösterdi.
Futbol yaşamına New York City takımında devam eden Pirlo, Milan’da Fatih Terim teknik direktörlüğünde yaşanan günleri “I Think Therefore I Play” (Düşünüyorum öyleyse oynarım) kitabında şöyle özetliyor:
Berlusconi ve Ancelotti arasında karşılıklı sevgiye dayanan, sağlam bir ilişki vardı. Fakat bunun Milan’ı çalıştıran herkes için geçerli olduğunu söyleyemem, örneğin Fatih Terim.
Fatih oldukça dikkat çekici ve kurallara alerjisi varmış gibi gözüken garip bir insandı. Daha en başında Milan’da uzun süre görev yapamayacağı oldukça belliydi ve kısa bir süre sonra da kovuldu.
Terim Milan’dan önce, canının istediği her şeyi yapabildiği daha düşük profilli takımlarda görev almıştı; ama burası Milan’dı. Burada bazı hareketlerin tolere edilmeyeceğini herkes bilirdi.
Örneğin; öğle yemeğine canı isteyince geç katılıyordu. Milan Kulübü’nü temsil etmesi gereken resmi aktivitelere kravat takmadan gelebiliyor; sonra bu aktivitelerden, evinde “biri bizi gözetliyor” seyretmek için kimseye haber vermeden erkenden ayrılıp, Adriano Galliani’yi masasında tek başına bırakıyordu. Kendisini tesislerde John Travolta gibi garip, caf caflı ve renkli kıyafetler giyerken görüyorduk.
Görev yaptığı süre boyunca kendisinin adeta gölgesi gibi olan deli bir tercümanı vardı. Terim’in 5 dakikalık ateşli konuşmalarını, duygusuz şekilde 5 saniyede tercüme eden bir adam. Tercümanı bir ara Terim’e medya ile tüm ilişkileri süresiz kesmesini tavsiye etti. Medya ile ilişkileri kesmek. Süresiz. AC Milan’da. İletişimin her şeyden önemli olduğu ve mükemmel yönetildiği bir kulüpte.
Özellikle göreve başladığı ilk günlerde yaptığı takım toplantıları ise unutulmazdı. Terim eline bir tebeşir alıp taktik tahtasına 11 daire çizerdi. Tahtadaki her daire sahaya çıkacak bir oyuncuyu temsil ederdi. Ancak konuşmanın ortasında taktik tahtası çizdiği oklardan ve karalamalardan öyle bir hale gelirdi ki; hangi dairenin kimi işaret ettiğini anlamak imkansızlaşırdı. Taktik tahtası, oyuncuları ve mevkileri birbirinden ayırmanın mümkün olmadığı karmakarşılık bir hal alırdı. Kısacası tam bir kaos. Sadece kalecinin kendi pozisyonundan emin olabildiği bir kaos.
Toplantı sırasında bir daireyi işaret edip, “Costacurta, tam burada olman gerekiyor” diye konuşmaya başlardı. bir gün dayanamayıp, “ama patron, o gösterdiğin dairenin biraz önce benim olduğunu söyledin, Costacurta değil ki” demek zorunda hissettim.
İşin daha da kötüsü konuşma ilerledikçe defans bölgesindeki dairelerle, forvettekileri karıştırmaya başlardı. Artık öyle bir hal almıştı ki, kendi aramızda acaba bunu Berlusconi’nin gizli rüyası olan 2-4-4 taktiğini gerçekleştirmek için bilerek mi yapıyor diye şakalaşmaya başlamıştık.
Ancak şaka bir yana, Terim’in taktik bilgisinin yetersizliğini ve tüm oyun planının takımı bağıra çağıra motive ederek, sahada iyi bir sonuç almamızı ümit etmek olduğunu anlamamız çok uzun bir süre almadı. Belki böyle bir plan başka yerlerde geçerli olabilirdi, ancak Milan’da işlemezdi. İşlemedi de, Milan’da uzun süreli görev alabilmek için bundan çok daha fazlasına ihtiyaç vardı.