Evet, bizim bacak kadar memleket belki de dünyada eşi benzeri bulunmayacak derecede bir pislik abidesi...
Aslında pislik abidesi olan memleket değil.
Esas pislik olan bu küçük memlekette yaşayan eline geleni sağa sola atan binlerce, onbinlerce insan müsveddesidir.
Neymiş efendim, tarihi Girne Yat Limanı pislikten geçilmiyormuş, millet ortalığa kakasını, çişini yapıyormuş, yediğinin içtiğinin artığını ortalığa atıyormuş, bunları da genellikle bu ülkede “ithal malı” olan insan müsveddecikleri yapıyormuş...
Doğrudur, bu sorun yıllardan beridir Girne’nin en önemli sorunlarından biridir.
Ama hepsi bu mu!
Geçtiğimiz Pazar yolumuz Yeşilırmak’a düştü, bilirsiniz, Yeşilırmak dendi mi akla çilek gelir, çilek zamanı millet adanın her tarafından Yeşilırmak’a dökülür, tarladan çilek toplamanın keyfine varır.
Bizim derdimiz çilekle değildi, bir ziyaretle ilgiliydi, ama gittiğimize gideceğimize bin pişman olduk desek, yeridir.
Bir kere ne kadar geri zekalı, saygısız, sorumsuz sürücü varsa hepsi sanki o gün Yeşilırmak’a toplanmıştı.
Önüne gelen arabasını canının istediği yere parkediyor, yolu tıkıyordu.
Kimsenin kimseye saygısı olmadığı bir ortam vardı ve buradaki insan müsveddeleri “ithal malı” değildi, “yerli malıydı”...
Dahası, Yedidalga’dan ta Yeşilırmak’a kadar olan yol kenarları arabalardan atılan pisliklerle doluydu.
Kimdi bunları atan!...
Elbette “yerli malı” insan müsveddeleri, yani Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs’ı kendine “vatan edinmiş” insan müsveddecikleri...
Yol kenarları yetmemiş ki, deniz kenarında da ayaklarının bastığı her yeri “leş abbanaya” çevirmişler, yediklerinin içtiklerinin artıkları her yere atmışlar.
Şimdi bunlara (ki hemen hepsi de en lüksünden ve pahalısından arabalara biniyorlar ve kendilerini küçük dünyaları yaratan mahlukatlar olarak görüyorlar) akıl vermek mi lazım, örneğin “bu memleket hepimizin, çocuklarımıza miras bırakacağız, niye kirletiyorsunuz, lütfen kirletmeyiniz vesaire” gibi beylik laflar etmek mi lazım, bizim “yerli mallarının” beyincikleri basmıyor mu!!!...
Hade anladık, “ithal mallar” bu ülkeyi sahiplenmiyor, ama en az ithal olanlar kadar yerli mallar da bu ülkeyi bir uçtan ötekine çöplüğe çeviriyor...
Burdan çıkacak sonuç şudur: “Yerli mallar” bu ülkeyi sevmiyor, bencillikte en uç noktada yaşıyor, kendi çocuğunu da geleceğin potansiyel “pislik makinesi” olarak yetiştiriyor...
....................
Efendime söyleyim, mahkeme ilk kez bu ülkede seks işçiliği olduğu konusunda hükmetmiş...
Aman ne iyi etmiş, bilmezdik da öğrendik!!!
Ama bir noktayı atlamışlar, seks işçisi değil, seks kölesi deselerdi, anlardık!
Peki seks kölesi olarak alınıp satılan, sapıklar tarafından vahşice işkenceye tabi tutulan, tecavüze uğrayan kadınlardan bir tanesinin anüsünde kırılan şişe ve o şişeyi kıran manyak ne oldu!!!
Bilen var mı, bu konu hakkında soruşturma yapan var mı?
Varsa, o konu hakkında da yorumları duyalım, ayrıca, madem artık seks köleliği tescillendi, bundan sonra devlet ne yapacak, bu rezilliğe ve kadınların “gönüllü ya da zoraki olarak” olarak tecavüze uğramasına göz yummaya devam mı edecek, yoksa bu sektöre çeki düzen mi verecek, onu da duyalım bir zahmet!!!
................
Ulaştırma Bakanı Sn. Tolga Atakan 41 bini aşkın aracın, seyrüsefer çıkarmadığını söyledi.
Doğrudur Tolga kardeş da, bir de bize 1975’den bugüne kadar devletin seyrüsefer vergisi adı altında kaç para topladığını, bu paranın da kaçta kaçını trafik altyapısı ve yol güvenliği için harcadığını da açıklarsanız çok memnun kalacağız!!!
Benim edindiğim bilgiler bugüne kadar 40 yılda toplanan ve genel toplamda bir milyar doları ulaşan seyrüsefer harçlarının bir tek kuruşunun bile trafik altyapısı ve yol güvenliği için harcanmadığı, bütün harçların maaş ödemesinde kullanıldığı, trafikle ilgili bütün sorunların ve yolların yapım masraflarının da Türkiye Cumhuriyeti tarafından karşılandığıdır...
Şimdi sorarım size, 40 sene resmen bu devlet seyrüsefer harcı alarak bu halkı enayi yerine koymadı mı, düpedüz dolandırmadı mı!!!
Dahası, birbiri ardına yapılan seyrüsefer afları ile seyrüsefer vergisini ödeyen vatandaş cezalandırılmadı mı, ödemeyen de ödüllendirilmedi mi!!!
Bu nasıl bir terbiyesizliktir, nasıl bir dolandırıcılıktır, devlet eliyle yapılan bu yüzsüzlüğün, bu üçkağıtçılığın dünyada eşi benzeri var mıdır?
Bütün bunların yanında, bugüne kadar trafikte devlet kendine düşen görevleri yerine getirmedi diye giden canları, mal kayıplarını kim ödeyecek!!!
Çivisi çıkan bu konuda vatandaş kendini artık enayi yerine koydurmak istemiyorsa, yetti bu kadar garagözlük diyorsa, haksız mı!!!