Geçtiğimiz günlerde Kıbrıs Cumhuriyeti meclisinde alınan bir karar çokça konuşuluyor. Karara göre, 1950 yılında Kıbrıslı Elenler arasında düzenlenen ve Yunanistan ile ENOSİS’i talep eden plebisitin okullarda okutulması ve kutlanması öngörülüyor. Bu karar alınırken DİSİ çekimser, AKEL de hayır oyu vermiş ancak karar 19 oyla kabul edilmiş...
Söz konusu plebisit 1950 yılında Kilise tarafından düzenlenmiş ve Kıbrıslı Elenler arasında ENOSİS talebi ile yürütülen mücadelede AKEL ve Kilise arasındaki rekabette bir araç olarak kullanılmıştı. Bu plebisitten sonra ENOSİS talebinin önderliğini tartışmasız bir şekilde Kilise almış ve AKEL de ikinc plana düşmesine rağmen ENOSİS çağrısı yapmaya devam etmişti.
ENOSİS’ten çok, Kıbrıslı Elen örgütlerin kendi içlerindeki hegemonya mücadelesi bakımından anlamlar barındıran bir karardan bahsediyoruz. Meclis’te “hayır” vermiş olan AKEL için de bu plebisit olayının pek hoş duygularla anımsanmadığı, ama sebeplerinin Kıbrıslı Türk halkı ile pek de benzemediği açık...
***
Kıbrıs’ın güneyinde var olan şovenizm ve milliyetçiliğin ELAM’dan ibaret bir olgu olarak gösterilme çabasına rağmen gerçeğin hiç de bundan ibaret olmadığı ortadadır. Yelpaze hala ENOSİS talep eden ultra faşistlerden, Kıbrıslı Elen büyük halk şövenizmi altında Kıbrıslı Türkleri cici azınlık olmaya davet eden “yüce gönüllü” barışçılara doğru bir çeşitlilik arz ediyor. Ama şovenizmin tek rengi olmadığı gibi, ELAM’dan ibaret tek bir örgüt ile temsil edilmediği de açıktır.
Kıbrıs Cumhuriyeti meclisinde son alınan plebisit kararı da bu çeşitliliğin ifadesidir: Kararı önerenler, destekleyenler, çekimser kalanlar ve kendi geçmiş pratiğine dair özeleştiri vermeksizin hayır diyerek ruhunu kurtaracağını düşünenlere kadar her renkten şovenizm sözkonusu...
Bunlar arasında en sıkıntılı olanı ise, en masum görünmeye çalışanıdır yani AKEL...
***
AKEL, kurulduğu tarihten kısa bir süre sonra Yunanistan ile birleşme siyasetinin iştahlı bir savunucusu olmuştur. Adamızda iki halk olduğu gerçeğini inkar, tek halk vurgusu, Kıbrıslı Türkleri azınlık olarak gören ama Kıbrıslı Türk ilericileri faşist saldırılar karşısında savunmasız bırakan bir politik çizgi ile damgalı bir partidir AKEL...
ENOSİS karşısında, Kıbrıslı Türk milliyetçilerce (İngiliz desteğinde) yükseltilen TAKSİM siyasetinin taban bulmasında da, en az ENOSİS talebinin taban bulmasında olduğu kadar sorumluluğu vardır.
İki şoven çevre kendi anavatanlarından aldıkları desteklerle ada insanını birbirine kırdırırken, bağımsız-birleşik-halkları kardeş Kıbrıs için üçüncü bir cephe açmak zahmetine katlanmaması; bunun aksine kendi toplumu içerisinde ENOSİS’in liderliği için yarışırken, Kıbrıslı Türk ilericileri de zor duruma düşüren bir siyaset izlemesi ile tarih önünde suçludur.
Bu suçun aklanması için ise, bugün verilen “hayır” oyları yeterli değildir.
***
Kabul etmek gerekiyor ki, Yunanistan ile birleşme yönünde yürütülen ENOSİS mücadelesi ne kadar kabul edlemez ise; adamızın ve halklarının bölünerek paylaşılmasına dayalı TAKSİM siyaset de o kadar kabul edilemezdir. Her iki siyaset de Kıbrıs halklarına, Kıbrıs işçi sınıflarına, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elenlere acıdan, kandan, göz yaşından, yıkımdan ve sosyal, kültürel, ekonomik gerlikten başka bir şey vermemiştir. Bu iki siyasal yanlış yüzünden, Kıbrıs Ortadoğu’ya egemen güçlerin kullandığı stratejik bir sömürge ve Kıbrıs insanları da bu sömürgede kerhen yaşamasına izin verilen ancak asla özne olmayan topluluklar olarak yaşadılar bugüne dek...
Ve belki de en kötüsü, Kıbrıs halklarına şu ezberletildi: ENOSİS’e yanıt TAKSİM’dir, TAKSİM’in panzehri ENOSİS’tir... Bu sayede her iki siyaset de birbirini besleyerek, birbirini büyüterek varlığını devam ettirdi...
Oysa Kıbrıs’ın emekç sınıfların çıkarı; ne ENOSİS’te ne TAKSİM’de; bağımsız, birleşik, halkları kardeş bir Kıbrıs’taydı, hala da öyledir...
***
Emekten, barıştan, yeniden birleşme ve halkların kardeşliğinden yana üçüncü bir politik cephe; hem Kıbrıslı Elenler hem de Kıbrıslı Türkler içerisinde yaratılabilir, büyütülebilir. Bunun için ENOSİS ve TAKSİM politikalarının her ikisine de aynı samimiyetle karşı duran, emekçi sınıfların ortak çıkarı için çalışırken iki halkın varlığını bir tehlike olarak görmeyip bu olgusal gerçekliği kabul eden bir siyaset gereklidir.
Böyle bir siyaset, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen emekçi sınıflarının somut sıkıntılarını gündemine yerleştirip, Ankara ve Troyka’dan dayatılan yoksullaştırma, güvencesizleştirme endeksili neo-liberal politikalar karşısında dayanışmayı örecek bir sınıf persepktifine dayalı olmalıdır. 1950’lerde Kıbrıs emekçi sınıflarını ENOSİS ve TAKSİM politikalarının yedeğine itmiş olmak ile, bugün Kıbrıs emekçi sınıflarını BM, AB, ABD gibi odakların hegemonyası altındaki bir yukardan barışın “cesaretlendiricisi” pozisyonuna yamamak arasında tarihsel bir devamlılık vardır...
Emekçi sınıflarımızın bağımsız bir siyasal önderlik altında, kendi çıkarları için mücadele etmesinin zamanı ise çoktan gelmiştir. Çünkü bağımsız ve halkları kardeş bir Kıbrıs ancak ve ancak emekçiler tarafından yaratılacaktır...