18 Mayıs Uluslararası Müze Günü 2020: Eşitlik için Müzeler – Çeşitlilik ve Kapsayıcılık ve Kuzey Kıbrıs’ta Durum
Müzeler, uygarlık tarihine ait her türlü objenin, sanat, bilim, tarih ve kültürle ilgili eserlerin bilimsel kurallar altında sergilenerek, halkın beğeni ve kültürel birikimini zenginleştiren, araştırmacıların çalışmalarını kolaylaştırıcı ve geliştirici verilerin gelecek kuşaklara aktarıldığı mekanlardır.
1946 yılında kurulmuş olan Uluslararası Müzeler Konseyi ‘nin ICOM) 2007 yılında Viyana’da düzenlemiş olduğu 21. Genel Konferansı’nda, uluslararası toplumun referans alması için kabul etmiş olduğu güncellenmiş tanımına göre müze, “toplumun ve gelişiminin hizmetinde olan, halka açık, insana ve yaşadığı çevreye dair tanıklık eden, dokunulabilir (somut) ve dokunulamaz (somut olmayan) mirasın üzerinde araştırma yapan, toplayan, koruyan, bilgiyi paylaşan ve sonunda inceleme, eğitim ve zevk alma doğrultusunda sergileyen, kar düşüncesinden bağımsız sürekliliği olan bir kurumdur”.
Bu tanım, Uluslararası Müzeler Konseyi’nin (ICOM) 2019 tarihinde Kyoto’da gerçekleştirdiği 34. Genel Kurulu’nda yeniden görüşmeye açılmıştır ve yeni müze tanımının kapsayıcı özellikleri uluslararası alanda hararetli bir şekilde tartışılmaya devam etmektedir.
Dünya kültür mirasının korunması ve müzeciliğin tanıtılması amacıyla Uluslararası Müzeler Konseyi (ICOM) tarafından her yıl 18 Mayıs günü, 1977 yılından bugüne, tüm dünyada Uluslararası Müze Günü olarak kutlanmaktadır. Kıbrıs’ın kuzeyinde de, 1986 yılından başlanmak üzere, 18-24 Mayıs tarihleri arası Müzeler Haftası olarak kutlanmaktadır. Bu hafta süresince, ülkenin tarih ve kültür varlıklarının tanıtılması ve müzecilik hakkında farkındalık ve bilinç yaratılması adına çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir.
Kıbrıs’ın kuzeyinde Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdürlüğü'ne bağlı 30 adet Müze ve Ören Yeri bulunmakla birlikte, ülkenin müzeler ve müzecilik alanında çok da gelişmiş olduğunu söyleyemek mümkün değildir. Ülke içinde, çeşitli kentlerimizde yer alan tarihi binaların müzeye dönüştürülmesiyle kurulmuş müzelerimiz bulunurken (örneğin Lefkoşa’da Derviş Paşa Etnoğrafya Müzesi, Lüzinyan Evi, Mevlevi Tekke Müzesi; Güzelyurt Doğa ve Arkeoloji Müzesi; Mağusa’da St. Barnabas Arkeoloji ve İkon Müzesi, vb.), çağdaş müzecilik anlamında tasarlanarak inşa edilmiş herhangi bir yeni müzemiz ve müze binamız bulunmamaktadır.
Daha önceki yıllarda, KKTC Başbakan Yardımcılığı, Ekonomi Turizm Kültür ve Spor Bakanlığı’na (ve/veya benzeri bakanlıklara) bağlı olarak çalışan Eski Eserler ve Müzeler Dairesi’nin bugün KKTC Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığına bağlı olması da, konuya gösterilen ‘farklı (!?) hassasiyetin’ bir göstergesidir.
Halen http://eemd.gov.ct.tr/tr-tr/müzeveörenyerleri.aspx internet sayfasında yer alan Müzeler ve Ören Yerleri’nin listesi aşağıda kentler bazında sunulmaktadır.
GİRNE BÖLGESİ: Girne Kalesi veMüzeleri, Bellapais Manastırı, St. HillarionKalesi, Halk Sanatları Müzesi(Harup Ambarı), Archangelos Michael İkon Kilisesi, Güzel Sanatlar Müzesi, Barış Özgürlük Müzesi, Antiphonitis Manastırı.
LEFKOŞA BÖLGESİ: Derviş Paşa Etnoğrafya Müzesi, Mevlevi Tekke Müzesi, Taş Eserler Müzesi, Barbarlık Müzesi, Milli Mücadele Müzesi (EOKA), Lüzinyan Evi.
GAZİMAĞUSA BÖLGESİ: Saint Barnabas Arkeoloji ve İkon Müzesi, Salamis Harabeleri, Kral Mezarları ve Müzesi, Othello Kulesi, Enkomi Harabeleri ve Antik Kenti, Kantara Kalesi, Canbulat Türbesi, İkon Müzesi Yeni İskele, Ayios Ioannis Kilisesi, Namık Kemal Müzesi, Akkule Tabyası, Ay Trias Bazilikası Sipahi.
GÜZELYURT BÖLGESİ: Güzelyurt Arkeoloji ve Doğa Müzesi, Soli Harabeleri, Vuni Sarayı.
Bu listeye baktığımızda, müze olarak değerlendirebileceğimiz yerlerin sayısı 15 civarındadır. Buna karşılık, kısa bir bilgi olarak belirtmek gerekirse, Türkiye’de, 201’i Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı ve 269’u aynı Bakanlığın denetiminde özel müze olmak üzere toplam 470 müze ve 142 düzenlenmiş örenyeri, aynı zamanda birer eğitim ve bilim kurumu olarak hizmet vermektedir. Ayrıca, Kuzey Kıbrıs kentlerinde yer alan tüm bu müzelerin, çağdaş anlamda müzelerin topluma sunması gereken klasik depolama - sergileme görevinden farklı olan hizmetleri, ne yazık ki topluma sunamıyor oldukları da iddia edilebilir.
Bu hizmetler; geniş anlamda bilimsel çalışmalara uyarlanabilecek, korumaya, analize, restorasyona, yeniden üretime olanak veren araştırma laboratuarları;basit anlamda kütüphane olarak düşünebileceğimiz, çoğu zaman müzenin ilgi alanı kapsamında uzmanlaşmış ve konuyla ilgili bibliyografyalardan makalelere, referans kitaplarına ve süreli yayınlara kadar birçok yazılı belgeye ulaşılabilecek olan bilgi-belge merkezleri; çok amaçlı toplantı ve gösteri salonları olarak hizmet veren oditoryumlar; müzenin eğitim etkinliklerinin çekirdeğini oluşturan atölyeler; müze girişinde ilk karşılaşılan mekan olarak resepsiyon; ve kafeterya, lokanta, dinlenme alanları, kitap ve hatıra satış dükkanlarından oluşan, ziyaretçinin dinlenmesini ve müzenin atmosferinden serbestçe yararlanabilmesini sağlayan birimleri içeren serbest kamusal alanlardır. Günümüzde müzelerin ölçeğinin elverdiği ölçüde, geniş çaplı bir kültür hizmeti vermesinin en asgari koşulları, yukarıdaki birimlerin doğru olarak var olup, yönlendirilip, işletilebilmesinden geçmektedir.
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları, Müze-Kent Bağlamı ve Eşitlik için Müzeler
Dünyada 2030 yılına kadar, yoksulluğun ortadan kaldırılabilmesi, eşitsizliklerin giderilmesi ve iklim değişikliğine yönelik önlemler alınabilmesi adına, Eylül 2015’de New York’da Birleşmiş Milletler bünyesinde biraraya gelen dünya liderleri, sürdürülebilir kalkınma için 17 amaç belirleyerek, tüm ülkeleri bu amaçlar doğrultusunda çaba sarf etmeye davet etmişlerdir. Belirlenmiş bu amaçlar doğrultusunda, 2030 yılında dünyanın daha iyi, daha yaşanabilir bir yer olması için, tüm hükümetlere, iş dünyasına, ilgili meslek alanlarına, sivil topluma, tüm sektörlere ve halka görevler düşmektedir. Bu bağlamda tüm sektörlerin ve aktörlerin ortak ve akıl yolu ile çalışmaları büyük önem taşımaktadır.
Konuya bu noktadan bakıldığında, Dünya Müzeler Konseyi’nin 2020 yılı Uluslararası Müze Günü için Eşitlik için Müzeler – Çeşitlilik ve Kapsayıcılık temasını belirlemesinin bir tesadüf olmadığı ortadadır.
Müzeler, içinde yer aldıkları, bilgi ve becerilerini yansıtabilecekleri kentsel alanlara ve kültürel peyzaja karşı da sorumluluk taşırlar. Müzelerin, duvarları içinde ve ötesinde yer alan kültürel mirasın korunmasına yönelik misyonları vardır. Bu yönüyle düşünüldüğünde müze ile kent ve kent mekanı arasında da doğrudan kamuya yönelik bir ilişki söz konusudur. Sürdürülebilir kalkınma bağlamında, özellikle toplumsal cinsiyet eşitliği (SDG5), eşitsizliklerin azaltılması (SDG10), iklim eylemi (SDG13) ve barış, adalet ve güçlü örgütler (SDG16) amaçları göz önüne alındığında, müzelerin ‘çeşitlilik ve kapsayıcılık’ özelliklerinin, özellikle toplumlar içinde ve toplumlar arası ‘eşitlik’ konusu ile bağlantısının değerlendirilmesi, 2020 yılının Uluslararası Müze Günü’nün asıl hedefini oluşturuyor.
Bu bağlamda, konuyu daha kapsamlı ve derinlemesine ele alabilmek amacıyla, Dünya Müzeler Konseyi’nin Arkeoloji ve Tarih Müzeleri ve Koleksiyonları Uluslararası Komitesi Başkanı Sayın Burçak Madran’dan bu yılın Uluslararası
Burçak Mardan
Müze Günü temasının açılımları hakkında bir değerlendirme yapmasını rica ettik. Yazımızın devamını oluşturan değerli arkadaşımız müzeolog-tasarımcı Burçak Madran’ın görüşlerinin, bizleri, Kıbrıs’ın kuzeyinde müzeleri ve müzeciliği yendien düşündürmesini diliyorum:
“Bu yıl ICOM’un belirlediği temamız eşitlik için müzeler. Eşitlik cinsiyet, köken, kültür gibi toplumsal kavramları öncelikli olarak çağrıştırırken aynı zamanda sosyal, ekonomik, fiziksel anlamda da erişilebilirliği kapsıyor kanımca. Temanın alt açılımları da “çeşitlik ve kapsayıcılık”. Bütün olarak düşündüğümüzde bu kavramları müzelerin türlerine göre düşünmek gerekiyor. Koleksiyonları itibarıyla temaları oluşan müzelerin tamamı bu kavramlara uymalı mıdır? Kuşkusuz, müzeler toplum içindir ve toplumunun hatta toplumların tamamının ulaşabileceği, ilgilenebileceği, anlayabileceği, özdeşleşebileceği içeriklerle sunulmaları en idealidir. Lakin her müze herkes için midir? Bence değildir ve olamaz da.
Günümüzde müze türleri öylesine çeşitlenmiş, özelleşmiş konular ve temalar sunuyorlar ki; bunların toplumların her kesimine hitap edebileceğini düşünmek oldukça ütopik olur. Örneğin kurum tarihi müzeleri, spor kulüpleri müzeleri, sanatçı-yazar-ünlü kişi müzeleri, askeri müzeler… temalarını oluşturan koleksiyonları itibarıyla belirli alanlarda çok özelleşmiş ve noktasal içeriklere dokunan benzer müzelerin eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık prensipleriyle yapılanamayacağını göz önünde bulundurmalıyız.
Kuşkusuz genel tarih, bilim, sanat konularını koleksiyonlarıyla sunan müzelerden objektif yaklaşımlar beklemeliyiz. Aynı olaya, konuya, koleksiyon nesnesine taraflı bir yorum katmadan, bireylerin kendi algısına hitap edecek farklılıkları, çeşitliliği içinde barındırarak sunulmasını talep etmeliyiz. Bu nokta da aklım hep tarih müzelerine gidiyor. Çeşitliliği düşündüğümde çoğu kez bunun altyapısını oluşturan tarafsızlığın bazı durumlarda nasıl sağlanabileceğini tartmadan edemiyorum. Bir soykırım müzesini ele aldığımızda eşitlik ya da çeşitlilik nasıl sağlanabilir? Müzeyi bir hafıza mekanı olarak ele aldığımızda konusuyla ilgili hatırlama unsurlarının tamamını nasıl dahil edebiliriz? Tamamına ulaşabilir miyiz? Ulaşmalı mıyız? Eşitlik için müzeleri düşündüğümüzde, müzenin tüm bakış açılarını, koleksiyon nesnelerini yorumlayarak tanıklık ettikleri durumları, olayları, kişileri, toplumları çok yönlü ve etkileşimsel hikayeleriyle anlatmaları gerekiyor. Peki bu mümkün müdür? Müzede ele aldığımız bir tarihi olayı onun bileşeni olan tüm diğer unsurlarla, içine dahil olan konuları “ötekileştirmeden”, anlatımızı kendi açımızdan yüceltmeden ya da “doğrulaştırmadan” göstermemiz mümkün mü? Aslında tabii ki ideali müzenin tarafsız bir bakış yakalayarak “herkesin hikayesini” nesnel kanıtlara dayandırıp anlatması, göstermesidir.
Toplumların kendi içindeki sosyal gruplara, diğer toplumlara toleransı, anlayışı bu objektif bilginin aktarımıyla mümkün olabilir. Peki bu “eşitlik” hassas siyasi, toplumsal, tarihi değerler içinde nasıl sağlanabilir? Kanımca müzelerin bunu gerçekleştirebilmesi için öncelikle toplumların eşitliği genel yaşam biçimi olarak benimsemeye yatkın olması gerekir. Müzeler burada devreye girerek, toplumsal öğrenme mekanlarından biri olarak farklılıkları kabul etmeyi, karşılıklı saygı bilincinde kapsayıcılığı destekleyebilirler, teşvik edebilirler.
Müzelerin misyonlarını başarabilmeleri için de hitap ettikleri toplumların aidiyetini kazanmaları gerekir. Müzeler çok uzun zamandır sadece turistlerin gezdikleri ya da görev icabı ziyaret edilen mekanlar değil, bilgi edinme, öğrenme ve kültürel, bilimsel yaşamın gelişimine destek olan “kullanılan” mekanlardır. Her şeyden önce eşitlik, çeşitlik ve kapsayıcılığı müzelerin yapısında var edebilmek için, müzelerin gerekliliğine inanan toplumsal yapılar olmalıdır.
Bu bir süreç, bir alışkanlık gelişimidir. Kuşkusuz bu süreci destekleyen programlara sahip, etkileşimsel, ilgi çekici, güncel tekniklerle donatılmış müzelerin sayısının artması, toplumların kültürel hayatına sunulması da gereklidir. Doğrusu bu son paragrafı sanırım en çok Kıbrıs için dile getirmek ihtiyacı duydum.
Bu yılın müzeler günü teması sanırım en çok bu tür tartışmaları gündeme getirebileceği için önemli. Artık müzelerin tekil ve tespit edilmiş prensiplerle yapılanamayacağı, genel kavramlar ve tanımlarla toplumsal hayatın içine sinmiş bütün müzeleri değerlendiremeyeceğimizi düşünmek için çok iyi bir fırsat. Müzelere özgünlükleriyle, tekillikleriyle ve aslında her biri benzersizmiş gibi yaklaşmak bir müzeci olarak doğrusu bana çok daha iyi geliyor. Uluslararasi Müze Günümüz kutlu olsun!”