Protokolü tek taraflı yaptırım olarak göremeyiz.

Derviş DOĞAN

Protokolü imzalamazsak kaynak sıkıntısı yaşayacağız diyor Maliye Bakanı Birikim Özgür. Ve maliyenin kasasını gözler önüne seriyor Kasada 30 milyon var diyor Sayın Bakan. 13. Maaşlar için ise gereken miktarın 2015’de karşılanamayan mükellefiyetlerin hem de 2016 yılı mükellefiyetlerinin karşılanması gerektiğini söylüyor. Maliye Bakanı Özgür, Maliye Bakanlığı’nın kasasında şu an 30 milyon TL olduğunu belirtiyor. Oysa 13. Maaşlar için de 191 milyon TL ‘nin gerektiğine dikkat çekiyor. Bu arada Türkiye’den KKTC bütçesine 62,5 milyon TL aktarıldığını da söylüyor Bakan Özgür. Ve bu paranın 30 milyonluk kısmının mali protokol çerçevesinde verildiğini, gelen paranın 20 milyonluk kısmının savunmaya ve 12,5 milyonluk kısmının ise alt yapı ve reel sektöre dayalı kalemden aktarıldığına dikkat çekiyor. Gördüğünüz gibi hesap kitap ortada. Adeta 1+1= 2 der gibi anlatıyor Sayın Maliye Bakanı durumu. Peki bütün bunlardan ne anlamamız gerekiyor? Aslında gayet açık. Zaten Sayın Bakan’da anlaşılır bir dille ifade etti durumu. Bir kez daha öteleyecek olursak; belli ki bu protokol ya imzalanır ve gerekenler hayata geçirilir, ya da mali kaynak sıkıntısı yaşamaya devam edilir. Oysa bu protokoller tek taraflı ortaya çıkmıyor. Heyetler karşılıklı oturuyorlar ve böyle bir çalışma yapıyorlar. Bir tarafta onların uzman bürokratları,bir tarafta da bizim. Onun da ötesinde çok doğaldır ki bu tür antlaşmalarda finansmanı sağlayacak olan tarafın koşulları olur. Bu dünyanın her yerinde böyle. İMF örneklerine de bakabilirsiniz. Dolayısıyle bize finansmanı sağlayacak olan kim? Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Haliyle koşulları olan taraf da Türkiye hükümetleri oluyor. Bu her dönem böyle olmuştur. Bu koşullar, ya da şartlar karşılıklı değerlendirilir ve yapılması gerekenlere karar verilir. Bunun başka bir yolu yöntemi de yoktur. Zira bütünü ile bağımlı bir ekonomiye sahibiz. Ha eğer başka bir mali kaynak yaratılabiliyorsa, ve bu protokolün şartları ağır geliyor, uygulanması mümkün olmayacak o zaman da alternatifinize yönelebilirsiniz. Ve/fakat bizim böyle bir şansımız yok. Hiçbir zaman da olmadı. Bize bugüne kadar sağlanan finansal destekler hep Türkiye’den. Öncelikle bu gerçeği önümüze koyalım. Sonra da bir diğer gerçeğimizle yüzleşelim. Mevcut mali yapımız sürdürülebilir mi? Hayır. Bunda büyük bir çoğunluğumuz hemfikiriz. Bu yapı sürdürülemez. Yani böyle gelmiş böyle gider dönemi artık bitti. O zaman ne yapmalı? Tedbirler almalı. Mali disiplin sağlanmalı. Bu noktada da hayata geçirilmesi elzem olan tedbirler olacak. Durduğumuz yerde kendiliğinden birşeyler düzelmeyecektir elbette.. O zaman belli ki yapılması gerekenler var. Bizlerin yapacağı uygulamalar. Kısacası buna tek taraflı yaptırım protokolü olarak bakmak doğru değildir. Nihayetinde bu protokolün koşulları belli. Eğer öyle bir lüksümüz varsa, karar verilmesi gereken bu koşulların bize uyup uymadığıdır. Eğer uymuyorsa, önerimiz nedir? Yok önerimiz de yoksa, burada neyi tartışıyoruz?