RAHMET DİLEME SAHTEKARLIĞI!!!

Ayşegül Garabli

Dün gece yine kelimeler sustu, acı konuştu.

İsyanlar boğazlarda düğümlenirken, her şey anlamını yitirdi bir anda.

3 gencecik insanı yitirdik ama biz yine aynı tepkiyi verdik.

Allah’tan rahmet dilendik ve “Allah herkesi korusun” diyerek tüm sevdiklerimizi Allah’a emanet ettik.

Tıpkı bir önceki gün yaptığımız gibi.

Hatta ondan önceki ve daha önceki günlerde olduğu gibi.

Her Allah’ın günü duyduğumuz “trafik kazası” ve “ölüm” haberlerini o denli normalleştirmişiz ki, hemen hep bir ağızdan otomatiğe  bağlanmış gibi rahmet dileyip görevimizi tamamlıyabiliyoruz!!!

Ancak bir araya gelip önlem alınmasını  ya da soruna çözüm bulunmasını istemeyi beceremiyoruz.

Bu gün gencecik bir anne ile gencecik bir babayı toprağa emanet ettik.

2 yavruları da hastanede yoğun bakımda hayatta kalma mücadelesi veriyor.

Umarım ve dilerim ki en kısa sürede sağlıklarına kavuşup çıkarlar hastaneden.

Ama ya sonrası?

Hayatta tek başlarına kalan bu iki yavru için hayat nasıl devam edecek?

Belki de yakınları sorumluluklarını üstlenip aç ve açıkta bırakmayacaklar ama bir anne ya da bir baba olabilecekler mi?

Yaralı  kalplerinde oluşan o uçsuz bucaksız boşluğu doldurabilecekler mi?

Oysa 4 kişi ailecek gezmeye çıkmışlardı belki de.

Ailecek mutlu olacakları bir akşamı düşlerken sabahına öksüz ve yetim olarak uyanan bu iki yavrunun suçu neydi?

Yollarında giderken karşıdan gelen bir gencin hız tutkusunun kurbanı oldular.

Gencecik bir genç futbolcu hem kendi canına kıydı, hem bir anne ve babanın gidişine sebep oldu ve iki yavruyu hayatta yapayalnız bıraktı.

Elbette ki amacım suçlu aramak ya da yargılamak değil. Üçünün de mekanı cennet olsun.

Ders çıkarır mıyız ümidiyle yazıyorum.

Zaten hız yaparak en büyük cezayı kendisine kesti.

Yaşasaydı da duyacağı vicdan azabı en büyük cezası olacaktı.

Belki de hız yapmadı rahatsızlandı bilemiyoruz.

Sonuçta karşı şeride geçti ve 3 can kayıp gitti ellerimizden.

Öyle veya böyle iki yol arasında bariyer olsaydı sonuç bu kadar ağır olacak mıydı?

Kimin ne yaptığının ya da kazaya neyin sebep olduğunun önemi yok artık.

Önemli olan nelerin yapılması gerektiğidir artık.

Dün gece “bana bir şey olmaz” diyerek hız yapan ve her şeyin kendi kontrolünde olduğunu sanan bir düşüncenin yapay bir özgüvenin sonuçlarını yaşadık belki de.

Hemen hemen hepimizde yok mu bu sağlıksız düşünce?

“Bana bir şey olmaz” ya da “Her şey benim kontrolümde” argümanları.

Oysa trafikte ne şakaya ne de aşırı güvenle kuralsızlığa yer yok.

Kurallar konulmuşsa uyulacak arkadaş!! Başka yolu yok.

Elbebek, gülbebek yetiştirdiğimiz çocuklarımızı bir başına yapayalnız bırakmamak için uyulacak.

Gözündeki bir damla göz yaşı için dünyayı yakacağımız sevdiklerimizin gözünde kendimiz yaş akıtmamak için uyacağız.

En önemlisi başkasına zarar verme hakkımız olmadığı için uyacağız.

Tamam bu biz sürücülerin sorumluluğu.

Peki ya bizi yönetenlerin sorumluluğu yok mu?

Elbette ki en büyük sorumluluk onlarda.

Eğitimden, yollara, ışıklandırmadan ve denetime kadar her tür trafik önlemi planlanmalı ve uygulanmalı.

Hele ki her gün trafik kazası olan ülkemizde seferberlik başlatılmalı.

Trafik konusunda acil bir kriz masası kurulmalı.

Hükümetin ve muhalefetin birincil gündemi bu olmalı.

Hatta sağlık ve trafik olmalı.

Hiçbir şey insan hayatından daha değerli değildir.

Ve ben yarın trafikte ya da sağlık sistemindeki sistemsizlikten hayatımı kaybedip kızımı bu dünyada bir başına bırakma korkusuyla ya da yarın sevdiklerimi kaybedebilirim kaygısıyla yaşamak istemiyor.

Sağlık ve trafik konusunda yaşanan sorunlara acil olarak ciddi projeler üretilip önlemler alınmasını istiyorum.

Bunu istemek benim anayasal hakkım ve hükümetin de bunu yapma zorunluluğu var.

Bunu hep bereber istemek zorundayız.

Çünkü her birimizin, kendimiz için, çocuklarımız ve sevdiklerimiz için bunu isteme sorumluluğu var.

Bu konuda ısrarcı olmak boynumuzun borcu.

Eğer bunu yapmayacaksak, boşuna sevdiklerimizi “Allah’a emanet” edip, ölenlere “Rahmet” dilemeyelim.

Çünkü bu sahtekarlık , samimiyetsizlik ve aslında duyarsızlığın örtüsüdür.

Zira Allah sormaz mı, “ne yaptın ki benden rahmet isteyebiliyorsun?” diye.