RAKIYA GÜZELLEME..

Mesut GÜNSEV

Aslında  rakı ile ilgili yazı yazacak en son kişilerden biriyim …Çünkü rakıyla tanışmam çok geç oldu…Talebeyken zaten kısıtlı bir bütçeyle okuduğumdan “baba parasıyla içki içmeyeceğim “ diye bir yaklaşımım vardı..Ama tüm yaşamı boyunca şaraba bıçak çekmiş ! ama “Ben Atatürk’ ün rakısından içerim “diyen babama İstanbul Kadıköy Yeldeğirmeni’ndeki bakkalımız Lambo dan epey “Kulüp “rakısı almışlığım vardır…Daha sonra iki dubleyi hiç geçmemek kaydı ile biz de kervana dahil olduk..Başta Aydın Boysan ustamız olmak üzere konunun uzmanlarından Vefa Zat büyüğümüzün oğlu Erdir Zat ‘ın hacimli eseri “Rakı Ansiklopedisi “ ni de okuyup bilgimizi geliştirdik..

    İyi bir rakı içicisi olamadım ama iyi bir meze tadıcısıydım..Bildiklerime daha sonra da enfes ve değişik “Kıbrıs Mezeleri “ de katıldı..1974 Temmuzunda  profosyonel askerken harekatla geldiğim Kıbrıs sofralarında o güzelim mezelere eşlik eden içkiler,konyak ,rakıya çok benzeyen ama daha sert olan zivania ,çok nadir de viski idi…Daha sonra  1974 te” ölmeye “geldiğim bu güzel adaya 1986 da “yaşamaya” geldim…O yıllardan sonra yavaş yavaş da masalardaki şişelerin  de giderek yerini rakıya bırakmaya başladığını gördüm.Hatta adada çok güzel rakıların  da üretimine geçildi …

  Kardeş yayınımız Gurme de içki kültürü hakkında da çok güzel yazılar yayınlanıyor..Geçen sayıda Araştırmacı –Yazar dostum Metin Silman ‘ın yazısından da çok şey öğrendim…ZOOM  da bu ayki sayfamda rakı ya yer ayırmama bilgisayarıma düşen Cansen Erdoğan’dan yapılan çok hoş bir alıntı oldu…Onu sizle de paylaşmak istedim..Aslen Hukukçu ,Araştırmacı -Yazar “Hayatın C  Şıkkı” kitabının da yazarı olan sevgili Erdoğan adeta bir şiir gibi döktürmüş.

Alıntıya geçmeden hoş bir anımı da sizlerle paylaşmak isterim …Yanlış hatırlamıyorsam 1973 şubatında uzun süren ve ağır denizlerde geçen bir “Deniz Kurdu “donanma tatbikatından sonra İskenderun’ a liman yapmıştık …Üç gün kalacak daha sonra anlaşmalar gereği Yavru Vatan Kıbrıs’ ta bulunan 500 kişilik Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı ‘nın yarı personelini adaya götürecek ,görev süresi dolan 250 personeli de Anavatana geri getirecektik..Limana bağlanınca izinli vardiya olarak şehre dağıldık…Akşam da özellikle “iyi içicilikleri !“ ile bilinen  arkadaşlarımızla güzel bir bara yerleştik..Hiç unutmuyorum sahil yolunun hemen bir arka sokağında bir yerdi. .Adı da “Tanca Bar”…Çok keyifli bir masa  ben gene içmiyorum…Ama o müthiş Antakya mutfağının henüz bugünkü kadar tanınmamış, çoğumuzun adlarını bile ilk duyduğumuz o müthiş mezelerini ,yemeklerini ,tatlılarını götürüyorum…Gece ilerledi…Bir ara mumların ışığında dibinde oturduğum duvarda kurşun kalemle yazılmış kargacık burgacık bir yazı gözüme ilişti…Mumu kaldırıp ,yaklaştırdım…Kim bilir hangi meyhane filozofu!  kafayı iyi edince döktürmüştü: .”İç de iyi ol..Allah zaten kötünün cezasını verir.!.” …Selam olsun ..Şimdi sıra Cansen Erdoğan ‘ın satırlarına :

“Puslu bir İstanbul akşamında,
güneşi boğazda batırmaya ant içmiş yakamozların dansını izleyip
kadehler tokuşturulurken
yan masada memleket kurtarılıyorken
avucumun içindeki buz gibi bardağa baktım da;
‘Ne menem bir şeysin sen’ dedim.
‘Bir içecek, sarıldığı gazete kağıdına da,
sakız kokulu beyaz keten örtüsü yayılmış masaya da,
ete, ciğere, mezeye de maviye de bu kadar mı yakışır.
Neşeye de efkara da yoldaştır.
Ondan mı ki, geceye inat bembeyazdır’.

Bira gibi ayağa, çoluk çocuğa düşmemiştir,
belli bir yaşanmışlığı, anıları, en basitinden
hazırlanmış bir masası vardır rakının.
Viski gibi boğazı yakmaz, süzülerek akar gider. Rakının silueti sevgilidir, kokusu yar, tadı can.
Ne zaman bir efkar bassa içi,
ne zaman çıkamasak işin içinden,
kafada deli sorular, bassa afakanlar,
bir koşu meyhaneye gidilir.

Oysa rakı, cevabı bulmak için değil,
soruyu unutmak için içilir…

Lübnan’ın Arak’ı, Yunan’ın Uzo’su, İtalyan’ın Sambuca’sı,
gaflet ve delalete düşüp alternatif olmaya çalışsalar da rakıya, hüzünlerini sulandırmadan
sek içmeye çalışmış bir milletin evlatları
buna izin vermemiş, korumuşlardır bu anason kokulu
cesaret hapının sıvılaştırılmış halini.
Milli içkimiz olur kendileri;

Son nefes verilene, son aşık ölene,
son ümit tükenene kadar eğdirmeyiz başını öne.

Düşündüm de rakı, dünyada çift bardakla içilen tek içki;

Ruhla beden gibi, iki sevgili, gece ve gündüz gibi.

Yan yana durup birbirinin derdini dinlermişçesine,
bir dudakta birleşip sevişircesine…

Rakı olmasaydı hayat olurdu yine belki ama
şarkılar yetim, besteler öksüz kalırdı;

Bir ihtimal daha olmazdı;
Senede bir gün bile.
Dalgalansak da durulsak da,
yine bütün meyhanelerini dolaşırdık İstanbul’un
ama o tatlı huzuru bulamazdık Kalamış’ta mesela.
Bir bekleyenimiz olmazdı ada sahillerinde,
deniz ve mehtap sormazdı;
Neredesindiye.

Ve Elbet bir gün kavuşacağız desek de
kavuşmak hayal olurdu,
dönülmez akşamın ufkunda…

Derdi, gamı, tasayı unutturup
anda dondurabilme özelliği de vardır bu rakının.
Hatta işin ucunu umuda bağlayıp
gökyüzüne salıverdirir alimallah.
Ben bizzat yaşadım da oradan biliyorum.
Geçenlerde bir rakı muhabbetinin ilerleyen saatlerinde;

‘ O iş imkansız’ lafı çıkmış ağzımdan.

‘ Bak imkansızın içinde bile imkan var’ dediler; ‘Etme !’

Ne diyeyim;

Adam rakıyı icat etmiş, hala psikologa giden var;
‘Gitme !’

Yaaa şöyle günahtır,
böyle haramdır, acıdır, ağırdır
muhabbetinden çıkıp
keyifli bir masanın etrafında toplanıp
rakıdan dem vurunca
başka bir alemin içinde buluyor insan kendini.
Çokça komik, bolca eğlenceli, esprili.
‘Üç rakı kapağı getirene pilot belgesi bedava’
yazan bir kapıdan girip;
‘Garson, kapı getir, dışarı çıkıcam’ a giden bir yolda sallanmadan yürüyebilirsen şanslısın.
Unutma; Şarap yaşayanlar için,
rakı ise hikayesi yarım kalanlar içindir.
Böyle zamanlarda, bir ‘büyüğe’ danışmak iyi gelir.

Rakı içmek de adap gerektirir;

Bir kiminle içtiğine dikkat edeceksin
bir de kimin için içtiğine.
Şarkı da önemli bak,
Zeki Müren iyi gider mesela yanında.
Derdini en iyi nağmeler anlar.
Çünkü rakı yanındakiyle içilse de
kadeh aklındakine kalkar!

Rakı seven adam kalitelidir.
Beyaz peynir tercih eder, kaşarla işi olmaz.
Bir erkek için en büyük keyiflerden biridir dostla,
ahbapla erkek erkeğe içmek
tamam da sevdiği kadınla rakı içmek bir başkadır.
Güzeldir kadın, içtikçe güzelleşir.
Ondan derler ki; "Çirkin kadın yoktur, az rakı vardır".
Kadının içindeki beyazdır rakı, buğudur, dumandır.

Ütüsüz kadınlardır rakı sevenler.
Oysa şarap sevenler, ütülüdür.
Çantaları, ayakkabıları, kemerleri aynı renktir.
Şöyle bir bakınca tastamamdırlar.
Oysa rakı sevenlerin üstleri başları değil
belki ama dertleri, kederleri tastamamdır.
Bardağa atılmış üç-beş buz söndürmez yangınlarını.
Alayına isyan etmez bu kadınlar.
Aksine kadehlerini, alayının şerefine kaldırırlar.

Sen hiç ömründe bütün aşkını gözlerine yükleyip o gözlerle ruhuna dokunanbir kadınla rakı içtin mi?

İçmedinse, rakı içen bir kadından daha güzel olan tek şeyin, o kadının seni sevmesi olduğunu bilemezsin!

Aynen dediğin gibi Aydın Boysan;

Rakı sofrasına meze olmuş yürek yangınlarının kibritle oynayıp kaçan faili de, büyük kahkahaların ardındaki nemli gözlerin sahibi de bir kadındır.

Unutma; Rakı sofrasında kadın yoksa, uğruna sofra kurulmuş bir kadın vardır...”