Dünya Psikiyatri Birliği’nin şizofreni nedeniyle damgalanma ve ayrımcılıkla küresel savaş kampanyası kapsamında, toplumun şizofreni hastalarına yaklaşımının incelediği ankette, ruhsal hastaları soyutlayıcı yanıtlara ulaşıldı.
Yakın Doğu Üniversitesi Basın ve Halkla ilişkiler Dairesi Müdürlüğü'ne açıklamalarda bulunan YDÜ Hastanesi Psikiyatri Anabilim Dalı’ndan Yrd. Doç. Dr. İpek Sönmez, damgalama, kişinin içinde yaşadığı toplumun “normal” saydığı ölçülerin dışında sayılması nedeniyle, toplumu oluşturan diğer bireyler tarafından, kişinin saygınlığını azaltıcı atıfta bulunulmasıdır dedi. Damgalama ile damgalanan kişi ya da grubun farklı olduğu vurgulanır ve bu farklılık nedeniyle de damgalanmış kişilere birçok olumsuz özellik atfedilir açıklamasında bulunan Yrd.Doç.Dr. Sönmez, damgalama toplum tarafından geçmişten günümüze önemli hastalığı olan kişilere uygulansa da, diğer hastalıklardan farklı olarak, ruhsal bozuklukların tümünü kapsamakta olduğunun altını çizdi.
Yrd.Doç. Dr. İpek Sönmez, şizofrenlerin toplumda istenmediğine değinirken,damgalanan bireylerin durumu içselleştirebildiğini,damgalanmaktan korktuklarını şöyle anlattı;
Şizofrenler Toplumda İstenmiyor
Dünya Psikiyatri Birliği’nin şizofreni nedeniyle ortaya çıkan damgalanma ve ayrımcılıkla küresel mücadelesi doğrultusunda yapılan ankette, katılımcıların %20’si şizofren biriyle arkadaşlığını sürdüremeyeceğini, %50’si aynı odayı paylaşamayacağını, %75‘i evlenmeyeceğini belirtmiştir. Damgalamaya maruz kalan hastalardan biri de bipolar bozukluğu olanlardır. Ruhsal hastalıklara yönelik damgalanan diğer hastalık kümeleri ise anksiyete bozuklukları ve alkol ve madde kullanım bozukluklarıdır. Ruhsal hastalığı olanların damgalanması kökeni, tarihin derinliklerinde saklı olan, insanlık tarihinin güçsüzlük ve bilgisizlik dönemlerinde, bu belirtilerin açıklanamadığı ve korkuya kapıldığı zamanları kapsar. Kontrol dışılığa bağlı korku, hastaların dışlanmasına neden olmuştur.
Damgalanan Bireyler Durumu İçselleştirebiliyor
Sönmez, damgalanan bireylerin karşılaştığı durumları “Toplumun diğer bireyleri gibi, ruhsal hastalığı olanlar da toplumdaki kalıp yargılarla karşı karşıya kalırlar. Bu bireyler bir kez kendileri ya da başkaları tarafından “akıl hastası” olarak etiketlendiklerinde, istemeyerek de olsa kendilerini bu grubun bir üyesi olarak görürler. Damgalanmanın içselleştirilmesiyle birlikte bu olumsuz kalıp yargılar kendileri için de geçerli “gerçekler” haline gelir ve kişide utanç duygusuna yol açar. Ailelerin üzerindeki damganın daha büyük ve ağır olduğu açıktır. Bir yandan çocuklarının, kardeşlerinin hastalığından kendilerini sorumlu tutmakta suçluluk duymaktadırlar. Ruhsal hastalığa yönelik damgalamanın nedenleri bireysel, toplumsal ve politik olabilmektedir. Özellikle ruhsal sorunlu bireye karşı hissedilen korkunun damgalamaya neden olan en büyük faktör olduğu belirtilmektedir. Bu hastalar toplum tarafından; tehlikeli, dengelerinin tamamen bozuk, ne zaman ne yapacakları belli olmayan, çevresindekilere zarar veren ve iletişim sorunu olan kişiler olarak düşünülmektedir.” şeklinde açıkladı.
Bireyler damgalanmaktan korkuyor
Yakın zamanda yapılmış bir çalışmada depresyon tanısı almış tıp fakültesi öğrencileri arasında sadece %22’lik bir kısmın psikiyatrik danışmanlık aldığı gösterilmiştir. Öğrencilerin %30’u danışmanlık talep etmemelerine gerekçe olarak damgalanma kaygısını belirtmişlerdir. Öğrencilerin %24’ü için ise güvensiz hissetme ve kayıt altına alınma kaygısı temel sebep olarak bildirilmiştir. Yaş, cinsiyet, eğitim, meslek, medeni durum, sosyal sınıf, kültür, dini inançlar, hastalık konusunda bilgi, ruhsal hastalıkla temas, ruhsal hastalık etiketi, psikopatoloji tipi, hastaların özellikleri, kitle iletişim araçları ruhsal hastalığa yönelik damgalamayı etkileyen etmenlerdendir. Yapılan uluslararası araştırmalarda ruhsal hastalıklara yönelik gençlere verilen bilgilendirme eğitimlerinin tutumları olumlu yönde etkilediği belirlenmiştir. Damgalama konusunun, öğrenci kitaplarına enregre edilmesi sorunun çözümüne yardımcı olabilir.