Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Bakanlar Kurulu’nu, Kıbrıs sorununda gelinen son aşamayla ilgili bilgilendirdi. Yaklaşık iki saat süren toplantının ardından, basın mensuplarına yaptığı açıklamada, BM Genel Sekreteri’nin Geçici Özel Danışmanı Jane Holl Lute’la yapılan görüşmeler dahil tüm görüşme tutanaklarının Meclis ve hükümet yetkililerine gönderildiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, “Bizim yaptığımız tüm temaslar, Sn. Lute dahil tüm görüşmelerimizin tutanakları Meclis’e, hükümete gidiyor. İlgili arkadaşlar, onları okuyup değerlendiriyor. Yine de zaman zaman bu tip buluşmaları yapmamız lazım. Oldukça yararlı bir görüş alış -verişi oldu, Sayın Lute’un temasları ile ilgili Bakanlar Kurulu üyelerini bilgilendirdim, sorularına yanıt verdim ve değerlendirmelerini dinledim” dedi.
“10 MİLLETVEKİLİ CUMHURBAŞKANI’NI MECLİS’E ÇAĞIRABİLİR GİBİ YORUMLARDA BULUNULDU. BU DOĞRU DEĞİL”
İlgili yasa ve Anayasa’nın hükümlerine göre Meclis’i toplantıya çağırma yetkisiyle ilgili de konuşan Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, şunları belirtti: “Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim; ilgili yasanın ve Anayasa’nın hükümlerine göre Meclis’i toplantıya çağırma yetkisi Cumhurbaşkanı’nda, Meclis Başkanı’nda, hükümet başkanında ve 10 milletvekilindedir. 10 Milletvekili, Cumhurbaşkanı’nı meclise çağırabilir gibi yorumlarda bulunuldu, bu doğru değil. Cumhurbaşkanı, meclisi toplantıya çağırabilir ancak 10 milletvekili imza toplayıp Cumhurbaşkanı’nı meclise çağıramaz ama Meclis’i kendi içinde toplanması için toplantıya çağırabilir. Yeri gelmişken bunu düzeltmek istedim. Önemli olan yeri ve zamanı geldiğinde bu ihtiyacı karşılıklı duyarak bu diyaloğu geliştirmemizdir.”
“CUMHURBAŞKANI OLARAK HALKTAN ALDIĞIM YETKİYİ HANGİ ÇERÇEVEDE ALIP KULLANDIĞIM HERKES TARAFINDAN BİLİNMEKTE”
Son 1.5 yıldır, meclisi toplantıya çağırmasını gerektirecek bir neden olmadığını ifade eden Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, “Sn. Lute geldi, bu süreç bir yere doğru gider mi gitmez mi, ortak zemin arayışında ortaya çıkan sorunlar nelerdir, bunları enine boyuna meclisimizde konuşup tartışacağız” şeklinde konuştu.
Dışişleri Bakanı’nın federasyonla ilgili yaptığı açıklamayla ilgili fikri sorulan Cumhurbaşkanı Akıncı, Dışişleri Bakanı’nın açıklamayı kendi şahsı adına yaptığını, Kıbrıs sorunu bağlamında hükümetteki partilerin farklı görüşleri olduğunu belirterek, “Hükümet programına da bir şey yazılamadı, çünkü farklı farklı düşünceler olduğu açık.” dedi. Hükümetteki partilerin kendine özgü program ve düşünceleri olduğunu, kendisinin de Cumhurbaşkanı olarak halktan aldığı yetkiyi hangi çerçevede alıp kullandığının herkes tarafından bilindiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, şöyle devam etti: “BM Genel Sekreteri, Crans Montana çöktükten sonraki raporunda bir çerçeve çizdi ve ‘biz sizlere yardımcı olabiliriz, eğer bu çerçevede bizimle temas kurup yardımcı olmamızı isterseniz’ dedi. O çerçeve de iki bölgeli iki toplumlu federasyondur. Ama ‘iki taraf ortak bir karar alır bize başka bir şey söylerse ona da bakarız’ denildi. Lute geldi, temaslarını yaptı, böyle bir durum yok. Bizi ilgilendiren; Rum tarafının BM’ye ne söylediğidir.”
“RUM TARAFI, DESANTRALİZASYONUN ALTINI DOLDURMADI”
Rum tarafının Desantralize Federasyon istediğini söylemesine rağmen bunun altını doldurmadığını kaydeden Cumhurbaşkanı Akıncı, şunları kaydetti: “Öneri nedir? Ne çerçevede bir desantralizasyon istiyorsun? Ortak devletin hiç mi yetkisi olmayacak? Eğer hiç yetki olmayacaksa; o zaman iki ayrı bağımsız devletten bahsediyoruz demektir. Ama dediği o da değil. Ortak karar almak istemiyorsun, kararları tek başına almak istiyorsun… Bu Federasyon değil, üniter devlet… Onu da biz kabul edemeyiz. Bu kafa karışıklığının gitmesi lazım, bunun için de Lute’un çalışmalarının sonunu görmemiz lazım.”
“KIBRISLI TÜRKLERİN SİYASİ EŞİTLİĞİNİ İÇERMEYECEK DAVRANIŞLARA TOLERANS GÖSTERİLMEYECEK”
Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini içermeyecek davranışlara tolerans gösterilmeyeceğine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Akıncı, konuşmasına şu şekilde devam etti: “Kamuoyu şunu bilsin istiyorum; biz halkımızdan aldığımız yetkiyle bir süreci ileriye götürmeye çalışırken bunun ne kadar zor olduğunun farkındayız. Siyasi eşitliğimizi içermeyecek davranışlara tolerans gösterecek değiliz. Kıbrıs Türk halkı, bu topraklarda eşit bir varlık olarak bu çatıyı kurmak için mücadelesini sürdürecek. Rum tarafının yanlışlarını da bütün dünya görecek, kendi içindekiler de bir bir görmeye başladılar. Bir başsavcı, Kıbrıs Türk tarafının talebi ve aynı zamanda bir BM parametresi olan siyasi eşitlik ve kararlara etkin katılımla ilgili ‘bu veto değil kararlara katılım demektir’ diye Anastasiadis’i uyarabilmekte. Biz tutarlı gitmek zorundayız. Rum tarafının yanlış tavırları karşısında başka yöne bakalım dediğimiz anda BM parametrelerinin dışına çıkan taraf olarak suçlanacağız ve bu suçlu gömleğini Kıbrıs Türk halkının sırtına kendi elimizle giydireceğiz. Statükonun bertaraf edilmesi için en fazla çabayı harcayan kişilerden biriyim. Bu mücadeleyi sürdürmekte kararlıyım. Bu mücadele, BM çerçevesinde olacak, kavga ederek olmayacak. Fırsat olursa müzakere ederek olacak. 26 Şubat tarihinde Sayın Anastasiadis’i anlayacağız, bir niyet var mı yoksa altı boş mu kalacak söylediklerinin göreceğiz.”
“ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN EN BÜYÜK MAĞDURU KIBRISLI TÜRKLER. GELECEKTE BU DURUMDAN KIBRISLI RUMLAR DA ZARAR GÖRECEK”
Statükonun en büyük mağdurunun Kıbrıslı Türkler olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Akıncı, uzun vadede Rumların da çözümsüzlüğün mağduriyetiyle ilgili kaygı taşımasının doğru olacağını, statükonun devam etmesi durumunda gelecekte Kıbrıslı Rumların da zarar göreceğini belirtti. Kıbrıs Türk tarafının Kıbrıs’ta çözümü en fazla isteyen taraf olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı, şunları söyledi: “Statükonun en büyük mağdurunun, çözümü en fazla isteyen taraf olması çok doğal değil mi? Bizim kadar başkaları bunu isteyemez; bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Ne bizim kadar çözümü Rum tarafı istiyor ne de başkaları… Bu çok açık ve net. Türkiye çözüm için destek verdi mi, yardımcı oldu mu? Evet. Özellikle son Crans Montana’da bir çözümün ortaya çıkabilmesi için katkısını koydu. 2004’te Annan Planı sürecinde desteğini sonuna kadar verdi ama bu, çözümsüzlüğün en büyük mağdurunun Kıbrıslı Türkler olduğu ve en çok da çözüm isteyen tarafın Kıbrıslı Türkler olduğu sonucunu değiştirmez.”