Genleriniz sağlığınızda önemli bir rol oynasa da temel olarak ne yediğiniz, fiziksel olarak ne kadar aktif olduğunuz, uyku kaliteniz, stres seviyeniz, kimyasal ürünlerle ne kadar iç içe olduğunuz gibi çevresel faktörler sağlığınızda karar vericidir. Epigenetik, davranışlarınızın ve çevrenizin, genleriniz üzerinde nasıl değişiklikler yaptığını inceleyen bilim dalıdır. Genetiğinizde hastalık riski olsa bile, epigenetik değişiklikler bunu tersine çevirebilir.
Genlerinizi “insan makinesi” için birer kullanma kılavuzu gibi düşünün. Genler, doğuştan yapımızda bulunur, ancak epigenetik o kullanma kılavuzunu okuyan ve kendine göre bazı yerlerin altını çizen, bazı yerleri es geçen ve makineyi kendi bilgi düzeyi ve koşullara göre kullanan makinistin ortaya koyduğu iştir. Aslında vücudumuzun makinisti epigenetiğimizi doğru yönlendirir ve makineyi doğru okuyup çalıştırmasını sağlarsak, uzun ve sağlıklı bir ömrün de sırrını çözmüş oluruz.
Bilim insanları, epigenetik değişiklikleri “vücudu yöneten genlerin bir kısmının aktifleşmesi bir kısmının ise pasif halde sessiz kalması” olarak açıklar. Çok fazla kimyasal maddeye maruz kaldınız diyelim, kanser ve diğer hastalıklara yol açabilecek bazı genleriniz aktif hale geçer. Düzenli spora başladınız, kaslarınıza protein taşıyacak iyi genler aktifleşirken, yağ depolanmasına neden olacak genler sessiz hale geçer. Bu sayede, tek yumurta ikizi kardeşler bile asla birbirinin aynısı olarak büyümez.
SAĞLIĞIMIZ İÇİN KULLANIM KILAVUZUNU NEDEN YANLIŞ OKUYORUZ?
Vücudumuzun kullanım kılavuzu genlerimizi epigenetik yolu ile doğru okumaya çalışırken hastalıklara neden olan etkenlere de kulak vermek gerekiyor.
İLTİHAPLANMA
Vücutta iki tür iltihaplanma meydana geliyor: erken ve geç iltihaplanma. Erken iltihaplanma, genel sağlık için gerekli olan doğal bağışıklık tepkisidir. Yanlışlıkla parmağınızı kestiğinizde yaranın çevresinde gördüğünüz kızarıklık, ısınma, şişkinlik ve kanama doğaldır. Çünkü bu sağlıklı süreçte, beyaz kan hücreleri yaraya giren mikropları hızla çevreler ve yaranın hızlı iyileşmesini sağlar. Bu doğal erken iltihaplanma tepkisidir. Bu tepki durması gereken yerde durmaz devam ederse geç iltihaplanma tepkisi oluşur. Erken iltihap tepkisi ne kadar gerekli iken geç iltihaplanma tepkisi vücut için o kadar zararlıdır. Geç iltihaplanma, kontrol edilmezse, kalp ve damar hastalığı, obezite, osteoporoz, kanser, inflamatuar bağırsak hastalığı, diş eti hastalıkları, romatoid artrit, astım ve alerji gibi hastalıklara neden olabilir.
Geç iltihaplanmayı düzenleyen birçok gen tanımlanmıştır. Neyse ki geç iltihaplanma genleri, beslenme ve stres kontrolü ile kolayca yok edilebilir. Örneğin, araştırmalar aşırı kırmızı et protein tüketiminin uzun süreli ve zarar verici iltihaplanmanın başlıca nedeni olduğunu gösteriyor. Diğer yandan, yeşil yapraklı sebzeler, pancar, brokoli, kuruyemiş, çilek, sarımsak ve zencefil, omega-3 balık yağı, sızma zeytinyağı, avokado, badem, kaju fıstığı gibi antienflamatuar yiyecekleri günlük diyetinize dahil etmelisiniz.
İltihaplanmanın önlenmesinde flavanoid ailesinden, özellikle kurkumin (zerdeçal özü),kuersetin ve resveratrol içeren besinler ve takviyeler güçlü etkiye sahiptir. Geç iltihaplanma ile ilgili hastalıklara karşı genetik hassasiyeti olan kişileri belirleyebilirsek, onları anti-enflamatuar ilaçlarla destekleyebiliriz. Geç iltihaplanma için genetik risk özellikle obezite, sigara kullanımı ve serum CRP düzeylerinde artış ile ilişkilendiriyor.
TOKSİNLERLE BAŞ ETME
Toksinlerle baş etme her hücre için kritik bir işlevdir. Toksinlerle baş etmek çok önemli, çünkü vücudun doğal işleyişi toksik ürünler üretir. Sağlığımızı korumak için bu atık ürünlerin ortadan kaldırılması gerekli. Şu anda maruz kaldığımız ağır toksin yükü, düzenli bir toksinle baş etme yöntemlerini hepimiz için bir ihtiyaç haline getiriyor. Ortalama birinin her yıl tam anlamıyla kilolarca hormon, antibiyotik, gıda kimyasalları, katkı maddeleri ve yapay tatlandırıcılar tükettiğini ve bu toksik kimyasalların her birinin beyne zarar verdiğini düşünün. Bu bileşikler, ruh halinde değişiklikler yaratır ve saldırgan davranışları, depresyonu, dikkat ve odaklanmayla ilgili sorunları, uyku problemlerini, düşük entelektüel performansı ve hafızada etkilenmeyi tetikler. Bu kimyasalların hayatımızda sürekli olması, beyinlerde Alzheimer hastalığı, depresyon ve bunama salgınlarına yol açar.
Bilimsel veriler, brokoli, lahana, sarımsak, soğan, yeşil soğan ve kuşkonmaz gibi sebzelerin, toksinlerle baş etmede fayda sağladığını gösteriyor. Ayrıca güne limonlu suyla başlamak ve epsom tuzuyla banyo yapmak da fayda sağlayabilir.
Kaynak:Habertürk