Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği Başkanı Sami Özuslu, 11 Şubat 1959'da Zürih'te imzalanan Garanti Antlaşması hakkında "Altında İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın imzaları bulunan Garanti Antlaşması, ezberlendiği gibi 'yavru vatanları ve/veya yavru'toplumları korumayı' değil, Doğu Akdeniz’de kurulan yeni devletin bütünlüğünü kollamayı amaçlıyordu. Dahası, adanın başka bir ülkeyle birleşmesini açık ve kesin şekilde yasaklıyordu" görüşünü savundu.
Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği Başkanı Sami Özuslu'nun Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (27 Ocak 2017) nüshasında yayımlanan 'Kıbrıs satılıyor mu?' başlıklı yazısı şöyle:
Kıbrıs’ta müzakere süreci ne zaman ciddi bir noktaya gelse, Türkiye’de ‘satıldı, satılıyor’ sloganları duyulmaya başlar. Bu durum 1950’li yıllardan bu yana hiç değişmedi. Oysa o yıllara kadar Türkiye’nin Kıbrıs diye bir sorunu yoktu. Zira genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı milli sınırları içerisinde Kıbrıs adası yer almıyordu.
İNGİLTERE İLHAK ETTİ
1571’de adayı Venediklilerden alan Osmanlı, 1878’de 92 bin Sterlin karşılığında Kıbrıs’ı İngiliz İmparatorluğu’na bırakmak zorunda kalmıştı. Bu bir ‘kiralama’ idi, ama ‘hasta adam’ bir süre sonra emperyalist ülkelerce işgal edilip iyice güçsüzleşince, İngilizler adayı ‘ilhak’ ettiğini ilan edecekti.
Lozan Antlaşması ile birlikte, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti de Kıbrıs’ın bir ‘İngiliz adası’ olduğunu kabullenecek, adaya ilk elçisini de göndererek ‘tanıma’yı resmiyete dökecekti.
Kıbrıs adasında yaşayan toplumlar, 1960’a kadar İngiliz Yüksek Komiseri idaresinde yaşayacak, bir kısmı İkinci Dünya Savaşı’nda İngiliz ordusu bünyesinde denizaşırı savaşlara katılacaktı.
RUMLAR SESİNİ YÜKSELTTİ
İkinci Dünya Savaşı sonrası sömürgecilere karşı başlayan ‘bağımsızlık’ hareketi Kıbrıs’a da uğrayacak, adanın nüfus bakımından çoğunluğunu oluşturan Rumlar, ENOSİS sloganıyla İngiliz İdaresi’nden kurtulmak için sesini yükseltmeye, örgütlenmeye başlayacaktı.
1955’te kurulan EOKA örgütünün hedefi adanın Yunanistan’a bağlanması ve emperyalist İngilizin kovulmasıydı. Başlangıçta EOKA hareketi sadece İngilizleri hedef alıyor, Kıbrıslı Türklere dönük saldırıda bulunmuyordu.
Ancak İngiliz İdaresi meşhur ‘böl-yönet’ siyasetini bütün diğer sömürgelerinde olduğu gibi yürürlüğe koyacak, ‘Üsler Polisi’ adı altında Kıbrıslı Türkleri ‘bağımsızlık’ talep eden Kıbrıslı Rumların karşısına dikecek ve nihayet 1958’den itibaren iki toplumu çatıştırmayı başaracaktı.
İNGİLİZLER DEVRETTİ
EOKA ve TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) adlı gizli, paramiliter örgütler Yunan ve Türk milliyetçiliğiyle besleniyor, adaya gizlice getirilen silah ve askeri personel Kıbrıs’ta üsleniyordu. İngiliz Sömürge İdaresi bu koşullar altında adanın yönetimini Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlara devretmek durumunda kaldı. 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. İki toplumlu, iki dilli, tek bayraklı, bağımsız bir devletti bu...
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bekasını koruma görevi ise üç ülkeye verilmişti: İngiltere, Türkiye ve Yunanistan... Bu ülkeler ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ‘garantör’üydü.
20 TEMMUZ 1974’TE HAREKÂT BAŞLADI
Türk ordusu 20 Temmuz 1974 sabahı, adaya havadan indirme ve denizden çıkarma yapmaya başladı. Türk paraşütçüleri Lefkoşa’nın kuzeyine, Hamitköy - Gönyeli ve Pınarbaşı bölgelerine indi. Denizden çıkarma, Deniz Piyade Tugayı’na bağlı askerlerce Karaoğlanoğlu (Pentemili) plajına yapıldı. 22 Temmuz’da 3. Paraşüt Taburu’nun taarruzu sonucu, Deliktepe’nin ele geçirilmesiyle, Türk birlikleri önce Girne’ye girdi, daha sonra da Lefkoşa’ya yöneldi. Türk birlikleri 14 Ağustos’ta başkent Lefkoşa’ya, 15 Ağustos’ta Lefke ve Magosa’ya girdi.
GARANTİ ANTLAŞMASI NE DEĞİLDİR?
Kıbrıs çözüm sürecinde Türkiye’de çok sık adı geçen ‘Garanti Antlaşması’ 11 Şubat 1959 tarihinde Zürih’te imzalanmıştı. Bu antlaşma, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin doğmasına sebep olan iki temel uluslararası metinden biridir. Diğeri ise 1960 tarihli İttifak Antlaşması’dır.
Altında İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın imzaları bulunan Garanti Antlaşması, ezberlendiği gibi ‘yavruvatanları ve/veya yavrutoplumları korumayı’ değil, Doğu Akdeniz’de kurulan yeni devletin bütünlüğünü kollamayı amaçlıyordu. Dahası, adanın başka bir ülkeyle birleşmesini, yani Taksim’i ve Enosis’i açık ve kesin şekilde yasaklıyordu. Zira EOKA ve TMT’nin, yani adadaki iki yeraltı teşkilatının ‘yeminli hedefi’ adayı bölmekti.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ömrü uzun sürmedi, 1963 yılı sonunda çatışmalar şiddetlendi. Üç garantör ülke tarafından Londra ve Zürih’te kurulan, iki toplumdan liderlerin sadece ‘imza’ aşamasında oyuna dahil edildiği Cumhuriyet devri, Kıbrıslı Türkler açısından sona erdi.
ECEVİT VE DENKTAŞ NEDEN BÖYLE DEDİLER?
Türkler ve Rumların yeniden ayrışmasına rağmen Kıbrıs Cumhuriyeti de, yapılan uluslararası antlaşmalar da yürürlükte kaldı. 1964’te Türkiye, adadaki tek devletin Kıbrıs Cumhuriyeti olduğunu kabul etti.
Kıbrıslı Türkler bu saatten sonra enklavlarda, TMT’nin kontrolünde yaşam sürmek zorunda kaldı.
1974’te Yunan Albaylar Cuntası’nın EOKA-B örgütüyle beraber Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’a karşı giriştiği darbe ve adayı Yunanistan’a bağlama hareketi karşısında Türkiye müdahale etti.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit 20 Temmuz 1974 günü “Biz aslında savaş için değil, barış için; yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için Ada’ya gidiyoruz” derken, Kıbrıslı Türk lider Rauf Denktaş ise Bayrak Radyosu’ndan “Bu bir istila değildir. Kıbrıs’ın bağımsızlığını, ülke bütünlüğünü ve güvenliğini yeniden tesis etmek için girişilen ve sadece bu gayeye matuf, sınırlı bir polis harekâtıdır” mesajı veriyordu. Çünkü Garanti Antlaşması bunu gerektiriyordu.