Bana okunan ilk kitapların başında gelir Küçük Prens... Demek ki yaklaşık 60 yıl olmuş onunla tanışalı. Binlerce kitabımın arasında hep yerini korudu Küçük Prens. Canım sıkıldıkça da çeviririm yapraklarını. Sanki o değişmeyen cümlelerinde yeni ,yeni sırlar keşfederim. Geçen ay İstanbul’daki kısa tatilimde kitapçılara yaptığım alışılagelmiş ziyaretler ve yeni kitap keşifleri arasında bildiğim Küçük Prens kitaplarına yenilerinin eklendiği yeni çevirilerinin yapıldığı da vardı. Bu sevindirici gelişmenin nedenini daha sonra anladım. Küçük Prens’in savaş pilotu ünlü yazar Antoine De Saint- Exupery’nin ikinci dünya savaşında bir keşif uçuşu sırasında Akdeniz’e düşerek sonsuzluğa göç edişinin ardından 70 yıl geçmiş ve uluslar arası telif kuralları gereği de “telif hakları “ serbest kalmıştı. Yani artık kitabı yayınlayanlar yazarın varislerine para ödemeyeceklerdi. Baskı patlamasının ana nedeni buydu. Kutsal olduğuna inanılan kitaplar ve Karl Marks ‘ın Das Kapital’inden den sonra en çok dile çevrilmiş, en çok satan kitap olan Küçük Prens; genelde “büyüklere yazılan bir çocuk masalı” olarak anılıyor. Hayatı bir roman kadar maceralarla dolu Fransız yazar –savaş pilotu Exupery, kitabı Amerika’da İngilizce –Fransızca yayınladığında tarihler 6 Nisan 1943 tü.Fransa nın Alman işgaline uğraması üzerine ABD ye kaçmış aslında uzun ve sancılı bir yazma süreci de yaşamış,desen ve suluboya ile resimlerle kitabı bizzat kendi resimlemiştir. Bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyasının anlatıldığı kitap, aynen daha önce sahraya mecburi iniş yapan pilot Exupery gibi, çöle düşmüş bir pilotun başka bir yıldızdan gelmiş olan Küçük Prens’ le karşılaşması ile başlar ,insanların hatalarını,aptallıklarını ,büyüdükleri zaman artık unuttukları o çocukluklarındaki naif bakışlarını anlatır. Kütüphanemde Türkçe’nin yanı sıra çeşitli dillerde yayınlanmış ondan fazla Küçük Prens kitabı var. Ama gene de Alfa Yayınları arasında çıkan ve Türkçe’deki ilk yayın olan Ahmet Muhip Dıranas’ın çevirisini aldım… Çünkü bana ilk okunan Küçük Prens’in bu çeviri olduğunu sanıyorum… Galiba yetişkinlere bir meslek edindirmek için kurulan İstanbul Cağaloğlu Akşam Kız Okuluna devam eden annemin bazı akşamlar eve dönerken sanırım o semtte yoğunlaşan kitapçılardan satın aldığı, gece yatarken de bana kitapları okuduğu o güzel çocukluk günlerimi de yaşayacağımı hayal ettim. Yeniden basılan bu çeviri 1953’te Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından yayınlanan ”Çocuk ve Yuva “ dergisinde birkaç sayı yer almış. Küçük Prens kitaplarını incelerken ,raflara dizilmeyi bekleyen,tasnifi yapılmamış kitap,dosya ,küpür,dergi ,broşür,dvd ,cd.kaset,lp yığınlarına da baktım..On bine yakın basılı malzeme…Kimi için çöp,benim içinse yaşamımın görgü tanıkları…Aslında kitap düşkünü herkes,bir süre sonra kitapların sorun çıkarmaya başladığını bilir.En hafifinden tozlanmalarından tutun,daha sonra koyacak yer bulmaya kadar sorun yaratmaya başlarlar.Yeni aldıklarınız,okunmayı bekleyenler,aradığınızda bulamadıklarınız,ödünç alınıp ta geri gelmeyenler,bir şekilde kaybettikleriniz… Okurların kitaplarına karşı tutumları da değişiktir.Aslında kişiden kişiye değişir.Kimi, okurken satırların altını çizer ,bazıları sevdiği cümleleri keçe kalemle renkli olarak belirlemeyi sever.Sayfa kenarlarına notlar alır…Ben o takımdanım ..Bu kitabın iyi okunmuşluğunun yaşanmışlığının da göstergesidir bence..Ne demişti ünlü denemeci Bacon ;”Bazı kitaplar tadılmalı,bazıları yutulmalı,bazıları ise yutulduktan sonra hazmedilmelidir.”Ama birçok okura göre ise kitaba herhangi bir müdahale katliamdır.Altı çizilmiş satırlar kitaba vurulmuş bıçak darbeleridir…Okumada kalındığı yerin kırılması yaralamadır.Genelde ayraç koyarım kaldığım yere,ama kıvırdığım köşeler de az değildir..Aslında kitapta kaldığın yere ayraç koymak;yarına çıkacağını sessizce ümit etmektir de bence. Ama titiz okurlara göre kitap alınıp ,okunmalı ,tertemiz,kırışıksız,katkısız ,raflardaki yerini almalı ve orada durmalıdır.Ben kitabı boylarına, renklerine,kalınlıklarına , konularına göre dizen çok kişi gördüm…Eve dekor olsun diye metre ile –çoğu güzel ciltli-kitap alanı da duymuşluğum vardır.Kimi ise okuduğu kitabı kütüphanesine bile koymaz ,hemen birisine verir… Kimi okurlar da kitabını birilerine ödünç vermek istemez..Genelde bazı zengin kitaplıkların geri verilmeyen kitaplarla “genişlediğini” bilir.Kimi ödünç verir .Kitabın paylaşımı ,okunması ona haz verir.Verdiği kitabı bir yere not eder.Tarihi ve verdiği kişinin ismini de yazar ama çoğu zaman- benim gibi- geri de isteyemez…Kitap ödünç verme konusunda büyük asker ve devlet adamı İsmet İnönü’nün prensibi aslında hep aklımdadır ama uygulayamam.”Tek olan bir şeyi vermem!” Yüze duramayışımdan,bilgiyi paylaşmayı sevdiğimden yıllar önce Varlık Dergisinde bir yazarın kütüphanesine astığı dizeleri istediğim halde yazıp asamam bir köşeye..Maalesef dizeler aklımda ama yazarını hatırlamıyorum .Varlık’ ta yayınlanan kitap hakkındaki yazılarını ders gibi okuduğum ve “bibliyofil” tanımını ilk ondan öğrendiğim Sami N Özerdim olabilir mi acaba? Kitaplarının geri gelmeyişine üzülen bir kitap düşkünü şöyle yazıp, asmış kitaplığının bir köşesine ”Dostlarım alın.neyim varsa yitirin.Kitaplarım yerine cenazemi götürün!”Yıl 1969 olmalı.. (Bu arada Varlık içinde bir parantez açmalıyım. Türkiye’nin en köklü aylık edebiyat ve kültür dergisi , Yaşar Nabi Nayır ‘ın kurucusu olduğu Varlık ,bir dünya rekoruna da gidiyor. Kıymetli Nayır ‘ın kızı Filiz Deniztekin,ve Enver Ercan’ın üst yönetiminde 82 inci yayın yılını ve varlığını sürdürmeye seçkin yazarlarla, yazılarla devam ediyor…Ben de 1965 yılından beri de bu dergiyi okumanın mutluluğunu ve bir amatör olarak ilk telif ücretimi bir Rusça çeviri nedeni ile Sayın Yaşar Nabi’den almış olmanın onurunu yaşıyorum..Ünlü Kıbrıslı Türk yazar ve şairler; Özker Yaşin ve Osman Türkay ‘ı da Türkiye’de tanıtan, okurları ile de ilk buluşturan Yaşar Nabi olmuştur) Vay be… Küçük Prens, senden başladık. Nerelere geldik kitap konusunda…Hem de kitapların artık işlevini yitireceği yerini elektronik ortamdaki uygulamalara bırakılacağı tartışılırken .Ama en azından ben yaşadığım sürece kitabın yok olduğunu görmeyeceğim…Küçük Prensle noktalarken yazıyı , kitaba bakmadan kısaca hangi cümlelerin aklımda kaldığını düşündüm yazmak için ..Hatırladım da bazı cümlecikleri …Ama ilk aklıma gelen; “sevdiğiniz çiçek milyonlarca yıldızdan yalnız birinde bile bulunsa,yıldızlara bakmak mutluluğunuz için yeterlidir.”oldu. Hadi bu akşam beni dinleyin Küçük Prensin, tayyaresi çöle düşmüş pilot Antoine De Saint-Exupery’ye söylediğini siz de uygulayın… Dışarı çıkın ve yıldızlara bakın… Mutlu olacaksınız… Selam olsun Küçük Prense,ve Akdeniz’in mavilikleri içinde uyuyan onu yaratan babası Exupery ‘e…(ZOOM ‘dan)