Geçen hafta gazetelerde bir haber gördüm. Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş, “kendisi ve oğlu Rauf Denktaş’ı hedef alan yayını” nedeniyle Yeni Bakış gazetesi aleyhine “zem ve kadih” davası açmış...
Serdar Beyin mahkemede dava dosyalandığı sırada imza atarken görüntülendiği haberde bakın nasıl bir açıklamasına yer verilmiş: “Hiçbir belgeye dayandırmadan Denktaş ailesini hedef alan yayınların yargı önünde mahkum olması gerekir. Fütursuzca ve zarar verme amacıyla yapılan yayınlara müsamaha göstermem mümkün değildir. Kişileri hedef alan bu tip karalayıcı yayınlar basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. Bugün dava açan benim, ama bu tip yayınlara her vatandaş maruz kalabilir. Umarım açtığım bu davanın sonucunda tüm vatandaşlarımızı bu tür asılsız yayınlardan koruyacak emsal bir sonuç elde ederiz.”
Ne kadar da güzel şeyler söylemiş Serdar Bey...
Belgeye dayalı olmayan, zarar verme amacı güden, kişileri hedef alan yayınların özgürlükler kapsamında değerlendirilemeyeceği doğru değil mi?
Bu gibi fütursuz iddialara her vatandaşın maruz kalması olası değil mi?
Ve duyarlı her vatandaşın, özellikle de hükümet koltuklarında oturanların, bu gibi olumsuz tutumlar karşısında dikkatli olması şart değil mi?
***
Yeni Bakış gazetesinini gündeme getirdiği konuların içeriğini ve/veya haklılığını/haksızlığını bilmiyorum. Ortada bir belge olup olmadığını da öyle...
Sanıyorum ki, hukuk sürecinde bu iddiaların ne oranda haklı veya haksız olduğu ortaya çıkacaktır. Ancak Serdar Bey’in de “asılsız” olduğunu söylediği iddialar karşısında belge sorma ve belge yokluğunda da dava açma hakkı ortada...
Keşke Yeni Bakış, varsa belgeleri de yayınlasa veya iddialar asılsız ise özür dileyerek kamuoyu vicdanını rahatlatsa... Böylece onlarca önemli dava ile boğuşan mahkemelerimiz de yeni bir davanın yükü ile meşgul olmasa...
Ancak Serdar Beyin bu davası, ister istemez bana başka bir davayı anımsattı...
***
Hatırlıyor musunuz?
Serdar Bey, katıldığı bir televizyon programında; benim ve üyesi bulunduğum Baraka’nın, AB’den para alarak referandumda evet çıkarmak maksadıyla provokasyon yaptığımızı, vandalizme başvurduğumuzu iddia etmişti. Adımı da vererek işe gitmediğimi, gittim zaman iş yapmadığımı ve devletten 6000 TL maaş aldığımı söylemişti.
Kendisine önce kamuoyu önünde ardından ilgili kanalda cevap vererek; bu iddialarının gerçek dışı olduğunu söyleyip, ya ispatlaması yada özür dilemesi çağrısı yaptığımızda sessiz kalmıştı.
Gene Polis nezdinde suç duyurusunda bulunarak dava açacağımızı ilan ettiğimizde de sessizliğini korumuş, davayı dosyaladığımız halde de iddiasını herhangi bir şekilde kanıtlamak yoluna gitmemişti...
Ne kadar da benzer bir durum değil mi?
***
Serdar Bey şahsım ve üyesi bulunduğum Baraka hakkındaki iddialarını nasıl ispatlayabilir?
Mesela Baraka’nın AB, UNOPS, UNDP vb. herhangi bir uluslararası kurumdan para, fon, destek, bağış vs. kabul ettiğini belgeleyebilir. Eğer belgesi varsa tabii...
Oysa Serdar Bey daha geçen yaz, Reddediyoruz süreci münasebetiyle AB’den para aldığı Maliye Bakanlığı kayıtları ile ispatlı yapıların listesini yayınlamış ve içine her nedense Baraka’yı veya şahsen beni koymamıştı... Üstelik de Reddediyoruz sürecinde gayet aktif olmamıza rağmen...
Sonra Serdar Bey, bizim vandalizm veya provokasyon yaptığımızı eylemlerdeki tutumumuz üzerinden görünütülü veya şahitli ispatlayabilirdi. Eğer böyle bir olay varsa tabii... Oysa eylemlerde polisin saldırgan tutumuna ve Serdar Beyin kitleyi kışkırtmaya yönelik provokasyonlarına rağmen soğukkanlılığımızı fazlasıyla koruduğumuz gayet iyi biliniyor...
Gene Serdar Bey, maliye bakanı olarak maaş bordromu yayınlayarak ne kadar maaş aldığımı ispatlayabilirdi. Maaşımın değil o tarihte, şimdi bile ve bürüt olarak dahi 6000 TL olmadığını böylece herkes görmüş olurdu. Bir maliye bakanının kendi bakanlığından çıkan bir ödemeyi dahi yanlış beyan etmesini, üstelik de buna etik ve hukuki olarak hakkı olmadığı halde böyle bir şey yapmasını doğru buluyorsa tabii...
Ayrıca Serdar Bey, işe gidip gitmediğimi ispatlayabilirdi. Her iş günü imzalanan giriş-çıkış defeterlerinde var olan imzalar yolu ile bunu yapmak mümkündü. Ve yaptığım iş gereği her hafta hazırlanan raporlarda görülebilecek şekilde ne kadar iş yaptığımı da kanıtlayabilirdi. Bu kanıtlar kendi iddiaları ile uyuşuyorsa tabii...
***
Serdar Bey bunların hiçbirini yapmadı...
Gerçek olsaydı kolayca kanıtlanabilecek iddialarını kanıtlama yoluna gitmedi. Belgelerini kamuoyu ile paylaşmadı, çünkü öyle belgeler yoktu... Ve kamuoyu önündeki ısrarlı çağrılarımıza rağmen özür dileme yoluna da gitmedi.
Çok daha önemli davalarla yoğun olan mahkemelerin bu mesele ile meşgul olmasını tercih etti...
Oysa bakın Serdar Bey şimdi ne kadar da güzel konuşuyor: “Belgeye dayalı olmayan, zarar verme amacı güden, kişileri hedef alan tutumlar basın özgürlüğü kapsamına girmez” diyor... Peki siyasi özgürlükler kapsamına girer mi?
“Bu gibi fütursuz iddialara her vatandaş maruz kalabilir, buna müsamaha gösterilmemelidir” diyor...
Doğru söylüyor...
Bu gibi fütursuz iddialara her vatandaş maruz kalabilir. Çünkü Serdar Bey bu ülkede Başbakan Yardımcılığı ve Maliye Bakanlığı yapmaktadır...