Sevgili günlük

Oshan SABIRLI

Sevgili günlük, çok uzun zamandır kendim ile ilgili yazmıyordum. Bir Pazar gününü daha geride bıraktım. Ülkede iç kavgalardan, siyasi kirlenmişlikten, yalan dolandan sıyrılıp kendime tatil vermeye çalıştığım bir gün daha tükendi. Aslında düşünüyorum da, bir hafta daha tükendi. Hatta 2014 yılını da geride bıraktığımızı hissediyorum. Ülke yangın yeri gibi ama ben miyim düşünen diye soruyorum kendime. Sevgili günlük sorumlu veya sorunlu olan ben miyim diye sorgulamam yanlış mı dersin? Kızmakta haksız mıyım yaşananlara? Sevgili günlük, siyasetin yeniden midemi bulandırdığı bir dönemi yaşıyoruz. Halkın ahmak yerine konduğu, siyasilerin yüzünün kızarmadığı, yüzsüzlüğün katlanarak arttığı bir ülkedeyiz. Kime kızmalı diye sorarken, beni temsil edenlerin, beni temsil etmediğini düşünüyorum. Aslında kendimle iç hesaplaşma yaparken, birçok vekilin ülkeyi temsil etmediğini düşünmem yanlış mı dersin? Diğer taraftan ahmak yerine konulmayı hak edenler aklıma geliyor, daha da kızıyorum. Sevgili günlük kim söylemişse “insanlar hak ettiği gibi yönetilir” sözü canımı yakıyor. Yıllarca bakanlıklar yapan ve her defasında seçilen bir kişinin, yeniden parti değiştirmesine bu ülkede galiba bir tek ben kızıyorum. Bir tek bana mı yanlış geliyor bu tutum anlamıyorum. Sevgili günlük, YDP, DP, ÖDH, UBP, bağımsız, DP-UG ve UBP’ye yeniden geçen bir vekilin tam 7 kez seçildiğini ve en az 7 kez görüş, ideoloji, siyasi ilke ve parti değiştirmesinin halk tarafından her defasında onay görmesi nasıl olur anlamıyorum. Sevgili günlük, çocuklarımın yaşamasını istediğim siyasi yapının bu coğrafya mı olduğuna şüphe ile yaklaşırken, çocukluğumda koltukta oturanların, benim çocuklarım büyüdüğünde de ayni koltukları işgal etmesinden korkuyorum. Sevgili günlük uyuşturulmuş gibiyim. Şaşkınım, hatta şoktayım Kitap okumayan vekillerin, kitap okumayan, öğrencilerin olduğu bir toplumun parçasıyız. Öte yandan kendisine solcu diyen ve kapitalizmin güdümünde giden, yüzünü Brüksel’e çeviren gençlerimiz var. Yani kurtuluşu AB’de görüyorlar. Che’nin bir sanatçı olmadığını, diktatörlüğün yenilikçilik olmadığını, sarayların demokrasilerde değil monarşilerde olduğunu bilmeyen bir toplumla beraber yaşıyoruz. Sevgili günlük yine huzursuz ve mutsuzum. Devlet bitti tükendi diyenlerin, sözde münhal açarak yine torpille devlete alımlar yaptığına tanık oluyoruz. “Ya taraf ol, ya bertaraf” diyenlerin, “başarıya giden tüm yollar mubahtır” yaklaşımında esir ettiği bir toplumda, insanımın ya potansiyel oy, ya da potansiyel düşman olarak görüldüğünü anladıkça “bu toplum hiç bir şey hak etmiyor” diye düşündüğüm için kendime kızıyorum. Benim ve özellikle doğmamış çocuklarımın barışı, huzuru, adaleti, insanca yaşamayı, eşitliği, hesap verebilirliği göreceği bir dönemin hayalini kuruyorum ancak geleceğe şüphe ile bakıyorum.