Az Gittik.. Uz Gittik.. SEVGİLİ YAĞMUR, ÇOK GEÇ KALMADIN MI? Aniden, Birden bire, Apar-topar, Mesarya’da yağmur bastırdı.. Beşparmaklar sis içinde… Her şey sararıp solduktan sonra, Ve çiçekler çoktan.. Bu diyardan, Çekip gitmişken, Neye yarar! Tanrı mı böyle istiyor? Yoksa; Mevsimler insanoğluna isyana mı durdu? Dinsiz, imansız mıyız ki… Çok geç kaldınız. Hani kıştan sonra ilkbahardı. Badem ağaçları nerede? Nerede o uzun uzun kavaklar… Şeftali, kayısı, elma İncir, armut, ayva… İğde, alıç, nar.. Ekşi ile portakal, Ceviz ile kiraz… Memleketimin ağaçları neredesiniz? Çocukluğumun uzun kış geceleri, Dedemin anlattığı masal, “Onlar ermiş muradına, Kim çıkacak kerevetine” Ceviz ile kiraz, Babamın içkisi zivaniya, Mezesi köfter, sucuk… Tuzlu samarella biraz… Trodos’un eteklerindeki köyümüze, Lapa lapa yağan kar, Günlerce durmayan yağmur, Hiç sönmeyen ocak, Yollar balçık, çamur… En zor iş, Uzaktaki çeşmeden su taşımak… Şimdi, Eskisi gibi, Kar yağar mı Oralara… Sokak çeşmesinden su akar mı hala… Gölgesinde babamın türkü söylediği, “Karadır Kaşların Benzer Kömür’e”, “Telgrafın Tellerine…”, O boyu gökyüzüne değen, Pelit Ağacı, Duruyor mu olduğu yerde? Eşeğimizin semeri, çulu Atın eğeri, üzengisi.. Saban, düven, Ahırın bir köşesinde samanlık, Öbür köşede anamızın her sabah süt sağdığı, Birkaç keçi, koyun.. Tavukların yumurtladığı, Yan yatmış sepet… Hepsi, damı toprak ahırda yer tutmuş… Sanki birbirlerine akraba, Her şey uyum içinde, Ne kavga ne kalaba… Komşu köyden Urumlar, Odun toplamaya geçiyor eşeklerle, Dedemin tanıdıkları… -“Yasu re file” -“Gelin kahve içelim.” -“Efharisto Cumali, yağmur bastırmadan, dere taşmadan gidelim. Dönüşte otururuz.” Ogün çok yağmur yağmış, Dereler taşmış.. Oduna gidenler geri gelebildiler mi? Bilinmiyor…