Sevgisizlik nereye kadar?

Kıvanç BUHARA

Bilmemek ayıp değil derler; Sorup öğrenmemek ayıpmış da, Sormayana, öğrenmek istemeyene öğretmeyenlerin ayıbı daha mı az? Sonra, Ayıbın azı çoğu, büyüğü küçüğü mü varmış? Çok ayıp etmekle, büyük ayıp etmek arasında ne fark var? *** Aslında her güzel şey, çevreye ve çevrede bulunan her şeye saygı ile başlar! Ayıplardan kurtulmanın yolu; etrafınızda sizi sarıp sarmalayan her şeye alıcı gözle bakmaktan geçer… Konuşmayan, sessiz yaşam size “- gel beni al “ diyecek ki… Peki; Çevreye nasıl saygı duyulur? Çevreye saygı, sevgi; insanı, hayvanları, ağaçları, bitkileri, böcekleri… …hatta yılanları sevebilmekten geçer! Ancak; İnsana zarar veren sinek, böcek ve tüm haşereleri nasıl sevebiliriz? Örneğin; şu neredeyse gözle görünmeyen, Isırdıkları insanı kaşıntıdan deli eden küpdüşen (*) sineklerini sevmek mümkün mü? Bir de ısırıkları ile “ tatarcık humması “ denen bir hastalığı bulaştırırlar ki… Hastalığa bulaşan insan, tam üç gün üç gece, kan ter içinde icrim gibi titrer! Kırk ton dayak yemiş gibi her tarafınızın ağrılar içinde olması bir yana, ateşiniz düştükten sonra, en az bir hafta daha yataktan kalkamazsınız! Gel de, canlı diye kökünü kazıma böyle bir musibetin! *** Geçen günlerde, ülkemize ilk defa tatile gelen İsveçli bir kızı öyle bir ısırdılar ki… Zavallı kızcağızın kolları, ayakları, sırtı kaşıntıdan kanar hale geldi! Acıdan, kaşıntıdan nerede ise bayılacaktı! Etleri bakla bakla olmuştu. Eczaneden aldıkları birkaç çeşit krem de fayda etmeyince… … hayatında kalçasına hiç iğne yaptırmayan bayan (**) iki tane iğneyi seve seve yaptırdı. *** Ülkenizi, yaşadığınız yeri, özellikle yabancılara nasıl sevdirirsiniz? Diyelim ki, Nasıl denk geldiyse, Kuzey Avrupa’nın uygar ülkelerinden birinden; Hiç Türkçe bilmeyen bir yabacının yolu buralara düştü. Gezecek, ülkenizi tanıyacak, tatilini yapıp gidecek! Ve çevresine baktığı zaman, onu gideceği yerlere yönlendiren İngilizce bir levhaya rastlamayacak! Yabancılar için hiçbir yerde İngilizce bilgilendirici levha yok bu ülkede… Bazı büyük kavşaklarda, parantez içinde “Nicosia veya Kyrenia“ dışında hiçbir şey yok! Büyük puntolarla yazılmış ve kocaman bir ok işaretiyle yönü gösterilmiş DAÜ örneği… Şimdi; Diyelim ki, Türkçe bilmeyen Afrikalı bir öğrenci, Doğu Akdeniz Üniversitemize nasıl gidecek? DAÜ’nün, YDÜ’nün ne olduğunu nereden bilecek Afrikalı gariban? Üniversitelerin İngilizcesi yalnız giriş kapılarında yazar KKTC’de! Ve yollarda gideceği yeri bulmak için çırpınan zavallı turistler… Birde Kurultaylarda çırpınan politikacılarımızı düşününce… (*) Tatarcık sineği. (**) Kalçadan yapılan iğneyi hiç duymamış, kendi ülkesinde doktorlar yapmıyormuş!