Sekiz kişi toplanıp, bir genci kaçırıyor ve döve döve öldürüyor.
Cesedi bir gölette bulunuyor.
Kim bilir belki de terk edildiğinde daha ölmemişti.
Ama zaten öldüresiye dövenlerin çok da umurunda olmasa gerek.
Sonuçta bir gencin hayatı başka gençler hatta çocuklar tarafından sonlandırılıyor.
Cesedini teşhis
Eğer böyle bir şey yapmamışsanız, bunun nasıl bir acı olduğunu anlayamazsınız.
Canınızdan çok sevdiğiniz varlığınızın ölmüş olduğunu onaylıyorsunuz.
Kalbinizin kabullenmeyip reddettiği bir olayı onaylayıp resmileştiriyorsunuz.
“Evet bu ölen benim kardeşim” diyorsunuz.
Hele ki kardeşiniz elinizden alınmışsa, bunu kabullenmek daha zor.
Ben üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen trafiği affedemezken, bu kız kardeş o sekiz kişiyi nasıl affetsin.
Her gece “acaba canı çok yanmış mıdır ya da o an neler hissetti” diye düşünerek içi yanan bir kız kardeş, kardeşinin canını yakanlara öfkelenip lanetler okumaz mı?
Peki ya anne ve babası?
Kim bilir ne zorluklarla büyütüp ta Nijerya’dan buraya okumaya gönderdikleri evlatlarının diplomayla dönmesini hayal ederken cenazesini karşılayacaklar.
Kim bilir o anne en son ne zaman öpüp koklamıştı yavrusunu.
İçleri hasretle dolu bir anne ve bir baba için bundan daha büyük bir acı olabilir mi?
O annenin , o babanın ve o kardeşin acısı hiç bitmez, hatta hafiflemez bile.
Ancak adalet yerini bulursa huzura kavuşabilirler.
Evet adalet yerini bulmalı.
Bu sadece o acılı ailenin huzuru için değil, bu toplum için de çok önemli.
Bu ülke herkesin adaletini kendisinin sağladığı bir ülke haline geliyor, buna bir “dur” demek lazım.
O yüzden de bu olayda kesinlikle adalet yerini bulmalı.
Ancak sadece yargılanan bu cinayeti işleyenler olmamalı.
Bu sekiz kişiyi hukuk yargılarken, kin, nefret duygusu aşılayan, şiddet uygulayan ve uygulanan şiddeti manevi değerlerle kutsayarak meşrulaştıranlar da hem hukuk hem de toplum tarafından yargılanmalı.
Neden her ne olursa olsun, hiç kimsenin kendi adaletini kendi sağlama hakkı yoktur.
Olmamalı da.
Ne öldürülen gencin ne de öldürenlerin, milliyetinin, dilinin, dininin hatta renginin önemi yok.
Önemli olan bir insanın ölmüş olması ve bu toplumda artık gençlerin adam öldürecek boyutta şiddet uyguluyor olması.
Neden neydi bilmiyorum.
Belki para meselesiydi, belki bir hakaret ya da kız meselesi bilmiyorum.
Neden ne isterse olsun bir insan hayatından önemli olamaz.
Kaldı ki mahvedilen sadece bir hayat da değil.
8 hayat da mahvoldu.
Belki uzun yıllar ceza alıp gençliklerini hapiste geçirecekler, belki de kısa sürede çıkacaklar ama hayatları asla eskisi gibi olmayacak.
En azından bir öfke ile kalkıştıkları işin vicdan azabını yaşayacaklar yıllarca.
Ya da şiddetti bir yaşam biçimi olarak seçecekler.
Cinayet iddiasıyla tutuklanan üç kişiden ikisi 22 ve 18 yaşında erkek birisi de 16 yaşında bir kız çocuğu.
İşte işin asıl vahim olan tarafı bu .
16 ya da 18 yaşındaki çocuklar nasıl bu kadar vahşice şiddet uygulayabilir?
Nasıl bir ruh halidir bu?
Ya da bu ruh hali sadece bu çocuklarda mı var?
Elbette ki hayır.
Aslında bu gençler/çocuklar, bir çok çocuğun ve gencin aynası.
Bu sorun yüzleşmekten kaçtığımız bir gerçek.
Aile içi şiddet, çocuğa şiddet, kadına şiddet, güçlünün zayıfa uyguladığı şiddet, dizilerdeki şiddet, bilgisayar oyunlarındaki şiddet, o kadar yaygınlaştı ve o kadar meşrulaştırıldı ki bir çok çocukta ve gençte kültür haline geldi.
Kadın dayak yer “kocasıdır”, çocuk dayak yer “büyüğüdür”, gençler taşlarla sopalarla bir birine girer, “Türk’tü- Kürt’ü” diye köken üzerinden herkes kendi tarafından bir tarafı destekler.
Taşla sopayla camlar kırılır, insanların canına kast edilir,” vatan, bayrak” diyerek meşrulaştırılır.
Sonuçta da çocuklar ve gençler kendilerinde şiddet uygulama hakkı görür.
İşte Cuma günü yapılan Demokrasi ve barış mitinginin ana teması tam da buydu.
Yağmur altında sakince yürüyen onca halk, “adaletin şiddetle sağlanamayacağını” haykırdı sessizce.
Ve ne yazık ki hala daha bazı siyasiler oy uğruna şiddetti meşrulaştırıyorlar.
Şimdi belki de “ne alakası var” diyecekler, belki de olayı aslında arsız erkeklerin sığındığı ve kadına yükledikleri “namus” a bağlayacaklar.
Ama bunda da yine model aynı zihniyet değil midir?
O yüzden eğer ki bir sonraki yüreği yanan ana, baba ve kardeş biz olmak istemiyorsak, bu şiddet uygulayan ve şiddeti meşrulaştırmaya kalkan zihniyeti toplum olarak yargılanmalı ve mahkum etmeliyiz.