Son 10 gün içinde Türk dış politikasında baş döndürücü bir trafik yaşandı. Daha İsrail ve Rusya ile ilişkilerdeki gelişmelere ilişkin tartışma soğumamışken Başbakan Binali Yıldırım Mısır ile normalleşme yaşanabileceği açıklamasını yaptı. Ardından da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Mısırlı muhatabıyla görüşebileceğini söyledi.
Görünen o ki, bu gelişmeler başka ülkelerle de yaşanacak. Bu nedenle süreci daha geniş ve yapısal bir çerçeveden ele almak gerekiyor.
Türkiye'nin Suriye konusunda ABD ile yaşadığı fikir ayrılıkları, Rusya ve İran'ın Esad yönetimine verdiği destek sonucunda rejimin ayakta kalacağının belirginleşmesi ve Suriye'nin kuzeyinde PYD kontrolünde bir Kürt bölgesinin ortaya çıkması gibi Suriye merkezli gelişmeler Türkiye-İsrail ilişkilerinde yeni bir dönem başlamasının nedenleri arasında sayılabilir. Bunun yanısıra iki ülkenin enerji konusunda yapılacak bir işbirliğinden elde edebilecekleri yüksek faydanın önemli bir itici güç olduğu ortada. İlişkilerin normalleştirilmesinin enerji konusunda bir kazan-kazan yaratacağı söylenebilir.
İsrail kartı yeniden masada
Üstelik Türkiye'nin son dönemde artan askeri ihtiyaçlarını karşılamak için 1990'lı yıllarda denediği ve fayda gördüğü İsrail kartını tekrar masaya yatırdığı da anlaşılıyor. Tüm bunlara Filistin'de özellikle Gazze'ye yardım yapılabilecek olmasının iç politikada getirdiği söylemsel üstünlük de eklenince İsrail ile ilişkilerin "normalleştirilmesi" Türkiye açısından ikili ilişkilere ve dar dinamiklere bakılarak açıklanabilir gibi duruyor.
Benzeri bir açıklama Rusya ile ilişkiler açısından da mümkün. Rusya'nın Türkiye'ye uyguladığı ekonomik ambargo ve Suriye’deki askeri operasyonları Türkiye'yi köşeye sıkıştırdı. Bu nedenle ikili ilişkilerde değişim ihtiyacı gayet açıklayıcı görünüyor. Ancak Mısır ve hatta Suriye konusunda gelen sinyaller, dış politikadaki yeni ivmenin açıklanmasının ikili ilişkilerle sınırlandırılamayacağını gösteriyor.
Değişime götüren üç faktör
“Dostları artırıp düşmanları azaltmak” söylemiyle öne çıkan yeni yaklaşım üç temel üzerine inşa edilmiş gibi görünüyor: Güvenlik algısındaki değişim, dış politikada yalnızlaşmanın getirdiği stratejik kayıpların telafisi ve dış politikadaki sorunların ülkedeki ekonomik ve siyasi meseleler üzerinde istikrarsızlaştırıcı etkisi.
Türkiye son 1 yıldır büyük güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya. IŞİD ve PKK’nın şehir ve kırsal alanlarda yürüttüğü terör kampanyası yüzlerce vatandaşın ve güvenlik görevlisinin ölmesine neden oldu. Üstelik terör saldırıları büyük şehirlerde sivil halka yönelik saldırılarla sınırlı değil. IŞİD’in sınır illerine roket saldırıları ve PKK’nın bazı il ve ilçeleri ayaklanma çıkartma suretiyle tamamen kontrol altına almaya çalışması salt güvenlik tedbirleriyle üstesinden gelinebilecek terör saldırıları değil. Ortadoğu’daki dönüşümün bu örgütlere sunduğu avantajların sonucu olarak ortaya çıkan yeni bir dönemin sonucu gibi algılanıyor. Bu nedenle, terörle mücadeleyi içerideki mücadelenin ötesinde örgütlerin bölgede sağladıkları avantajları üzerinden çözmeye çalıştığı söylenebilir.
“Değerli yalnızlık” dönemi sona erdi
Rusya’nın sınır ihlali ya da İsrail’in Filistin politikası konuları hala eleştirilmeye devam ediyor. Üstelik, Mısır’a ilişkin açıklamada bu ülkede hala bir askeri darbe yapıldığı ve darbeci bir rejim bulunduğu söylemi de sürüyor. Yeni dönemin farkı “oyun kurucu” ve “düzen inşa edici” gibi iddialı söylemlerin yerini bir hasar tamiri söyleminin almasıdır.
Türkiye’nin son yıllarda en büyük kaybının Suriye’de olduğu düşüncesi gittikçe daha fazla taraftar topluyor. Suriye’nin kuzeyinde PYD kontrolünde yeni bir bölgenin ortaya çıkması 1990'lı yılların başındaki stratejik değerlendirmelere benzer bir analizin ortaya çıkmasına neden oldu. Buna göre, yakın ve stratejik olan bu tehdidin bertaraf edilmesi bölge ülkeleriyle kurulacak karşılıklı çıkara dayalı bir ilişkiyle mümkün görünüyor. Özetle, Türkiye önemli bir stratejik kaybı telafi edebilmek için geçmişte denenmiş ve dengeli bir stratejiyi yeniden tercih ediyor.
İç politikanın etkisi
Yeni dönemin üçüncü temeli ise büyük ölçüde iç politikaya yönelik gibi görünüyor. İktidar partisinin temel gündeminin “başkanlık sistemi” olduğu açıkça telafuz ediliyor. Hatta bunun için referandum dahil olmak üzere çeşitli senaryolar konuşuluyor. Oysa, güvenlik kaygısının arttığı ve ekonomik sorunların çoğaldığı bir ortamda büyük çaplı bir tartışma üretecek yeni bir sandık girişimi istenilen sonucu üretmeyebilir. Rusya ile ilişkilerin ekonomik maliyeti yaz aylarında daha ağır hissedilmeye başlamıştı.
Ancak dış politikadaki gelişmelerin ekonomik maliyeti turizmle sınırlı olmadı. Almanya ile ilişkilerdeki siyasi sorunlar, Irak’taki ekonomik daralma ve siyasi istikrarsızlığa Rusya ile yaşanan sorunlar da eklenince içeride üretim ve hizmet sektörleri yeni sorunlarla yüzleşmek zorunda kaldı. Jeopolitik risklere ekonomik sorunların eklenmesi Türkiye için yeni ekonomik riskleri çok yakınlaştırıyordu. Bu nedenle, dış politikadaki değişim sadece ideoloji ya da stratejiyle değil, aynı zamanda ekonomik etkileriyle değerlendirilmeli.
Suriye politikası değişir mi?
İsrail ve Rusya büyük olasılıkla yeni gelişmelerin habercisi. Bir süredir Suudi Arabistan’ın da aracı olmaya çalıştığı Mısırla ilişkilerin iyileştirilmesinde İsrail’le uzlaşılması bir kenara atılmamalı. Benzer bir biçimde Rusya ile anlaşma Irak ve hatta Suriye’yi de “normalleşme” menziline sokabilir.
Ancak bu değişimin her yerde aynı hızda yaşanması olası değil. Mısır’da daha çabuk bir süreç yaşanabilir. Bu süreçte Irak ön plana çıkabilir. Suriye ise muhtemelen zaman alacaktır. Ancak Ortadoğu’da tüm devletler yeni bir pozisyon alırken Türkiye’nin de pozisyon değişikliğine gittiği görülüyor.