Siyaset ve erdem

Oshan SABIRLI

Yaz mevsimi geldiği zaman bir rehavet çöker ülkemin üstüne. Üstelik siyaset suspus olur. Meclis tatile girer ve ülkenin gündemi değişir.

Yaz mevsimi geldiğinde tansiyon düşer.

Siyasetçiler tatile gider.

Bürokratlar tatile gider.

Üstelik tüm devlet kurumlarında da çalışanların büyük bölümü tatile gider.

Bir Akdeniz geleneğidir bu.

Medya kendisine yeni haber konuları bulur böyle dönemlerde.

Yangın,

yangın helikopteri,

susuzluk,

jet ski,

yılan sokmaları,

hatta trafik kazaları ve benzeri haber konuları her yıl farklı şekillerde pişirilip kurtarılır ve yeniden servise sunulur.

Ancak bu yıl geçen yıllara oranla farklı bir durum var.

Bu yıl tansiyon düşmedi.

Bu yıl sahile vuran bebeklerin haberlerin yapmamaktan mutluyuz ancak gerginlikler malzeme oluyor bize.

Türkiye’deki darbe girişimi sonrasında tüm gündem alt üst oldu. Fetullah Gülen, yapılan operasyonlar hatta cadı avı, fişlemeler ülkemde de ana başlıklar oluverdi oldu. Hatta gereksiz şahsiyetlerin haberlerinin yaptık defalarca.

Siyasiler tatile gitti belki ama yinede biz meclis haberleri yaptık. Üstelik meclis tatil yapsa bile meclisin eski icraatları sokağa döktü binleri.

Ağustos sonrasında yeni eylemlerin olacağı, sivil toplum kuruluşlarının yükselen ses tonları ile ortaya konuluyor.

Yakındır öğrenciler başlar tencere tava çalmaya eğitim bakanlığının önünde. Yakındır öğretmen sendikaları kronikleşen sorunlarına çözüm bulmak umudu ile başlar grevlere. Yakındır, kamyonlar, kombaylar, traktörler yine gelir Lefkoşa’nın merkezine.

Uzun taksi kuyrukları mı istersiniz? Yoksa siyah çelenkler mi brakılan bakanlıkların kapısına.

Üstelik hani o yaz tatili bitmeye doğru ilerlerken hükümette uzlaşı kültürü yeni gelgitleri doğuruyor. Nuh deyip peygamber diyen bir başbakanın olduğunu görüyoruz. Bu ülkede en çok başbakanlık yapan siyasi partide Derviş Eroğlu’na kızıyorum aslında. Eroğlu’nun yerine siyasetçi yetiştirmediği UBP’nin başbakanlarının garip açıklamaları ile ortaya çıkıyor sürekli. İrsen Küçük sonrasında taze kan denilebilecek Hüseyin Özgürgün’ün yaptığı açıklamalar adeta İrsen abisinin açıklamalarını andırırken “nerde bu yılların deneyimi?” diye sorguluyor insan.

Moral bozukluğu, ülke nabzını tutamayış, yandaşların gazı tüketiyor her defasında UBP’yi.

Öte yandan her defasında DP’nin ve Serdar Denktaş’ın küllerinden doğduğunu görüyoruz. Denktaş ile yaptığım bir sohbet aklımdan hiç çıkmıyor. Rauf Denktaş’ın gölgesinde kaldığını söylüyordu Serdar Denktaş. Rauf Denktaş gibi bir siyasetçinin oğlu olmaktan gurur duyduğunu kaydederken hep “Denktaş’ın oğlu” söylemi ile karşılaştığını kaydetmişti yıllar önce.

Hükümetin küçük ortağı Serdar Denktaş’ın açıklamalarına bakarken toplumu okuyan, toplum ihtiyaçlarına cevap veren açıklamaları ile dikkat çekiyor DP Genel Başkanı. Denktaş’ın kabullerinde verdiği vaatleri takip ederken ortağından daha yumuşak, daha çözüm odaklı, ateşe körükle gitmek yerine kucaklayıcı bir yaklaşım içinde olunduğunu fark ediyorsunuz. İşte böylesi bir ortamda geri sayım devam ediyor.

Önümüzdeki günlerde hükümet gerginliği mi tırmandırıp bildiğini okuyacak yoksa uzlaşıdan yana tavır koyup yine kendi bildiğini ortaya koyacak göreceğiz.

Siyasetin satranç oyununda uzlaşı doğrultusunda gözüküp bildiğini okuma becerisi erdem olsa gerek.

Hava sıcaklıkları tavan yapsa da, herkes hala tatil düşüncesine gömülse de bir gün daha geçti. Oysa çetin bir süreç bizi bekliyor.