1974’den bugüne tam 43 yıl geçti...
1974 öncesinde Kıbrıslı Türklerin yaşadığı rezilliklerden, Kıbrıslı Türklere yaşatılan rezilliklerden Rumlar sorumluydu, ama bir yere kadar!
1974 sonrasında ise Kıbrıslı Türklerin yaşadığı rezilliklerden doğrudan doğruya kendileri ve Türkiye sorumludur, başka hiç kimse sorumlu değildir.
74 öncesi bahanemiz vardı; Rumlar!
74 sonrası için hiçbir geçerli mazaretimiz yoktur.
43 sene boyunca ağırlıklı olarak UBP-CTP-DP üçlüsünün iktidarlarını gördük.
Ellerine geçirdikleri devleti tam anlamıyla soydular soğana çevirdiler, Kıbrıslı Türklerin tüm maddi ve manevi değerlerini sırf koltuk uğruna, sırf kendi çıkarları uğruna peşkeş çektiler, yerle bir ettiler.
Hem de öyle bir ettiler ki, birçok değerin geriye dönüşü de artık mümkün değil, yıkılan yıkıldığı yerde kaldı.
Memleketin ve halkın tüm değerlerinin içine öyle bir ettiler ki, özellikle de manevi değerlerin hemen hemen tümü kaybedildi, çocuklarımızın geleceği de siyaset şarlatanlarının, canı ciğeri iki para etmez, bir kalbu samanı ikiye pay edecek beyin kapasitesinden aciz, ama siyasi parti kılığındaki tarikatların, çetelerin “sadık” kapı beslemesi olanların iki dudağı arasında yok edildi...
Hem de öyle bir şekilde yok edildi ki, bugün hatırı sayılır insan Rumlara imrenir hale geldi, kapıların arkasında “keşke böyle olmasaydı da Rumlar bizi yönetseydi, bugün bu hallerde olmazdık” demeye bile başladılar, hem de Rumların büyük bir kısmının Kıbrıslı Türklerden ve Türkiye’den nefret ettiğini bile bile...
Bunu deme noktasına gelen insanlarımız ne yazık ki 43 sene boyunca ellerini taşın altına koymadılar, Rumun üç kuruşluk ganimetini kaybetmemek uğruna UBP-CTP-DP üçlüsünün her türlü değerimizi yerin dibine sokmasına, mahvetmesine göz yumdular.
Bir düşünün, çok değil, daha birkaç sene önce, “ülkede büyük sıkıntılar var, sokağa çıkamaz hale geldik, evde, yolda, sokakta güvenliğimiz yok, ülkede asayiş diye birşey kalmadı” diye şikayet eden insanlara uluorta “o zaman sokağa çıkmasın geri zekalılar” diyerek insanların aklıyla alay eden muhterem vatandaş, bugün bu ülkenin Başbakanı olarak seçime gidiyor ve halktan yeniden iktidar olmak için oy istiyor!
Üstelik de, partisinin yaptığı aday belirleme kurultayına 7 binden fazla parti üyesi gelerek aday belirlemek için oy kullanıyor, insanların aklıyla alay eden parti başkanlarına karşı hiçbir tepki de ortaya koymuyorlar...
Ya bunların hepsi aynı kafada, alemin akıllısı kendileri, geri kalanı da geri zekalı, ya da bunlarda bir anormallik var...
Diyeceksiniz ki, demokrasi var, herkesin kendi tercih hakkı var, isteyen geri zekalı olduğunu kabullenir, istemeyen aklının ne kadar işleyeceğini gösterir!
Ben de, eğer başta UBP ve şu andaki başkanı ve keza, CTP ve DP sandığa gömülmezse, “demokrasi” kisvesi altında bu ülkenin kültürünün, ekonomisinin, sağlığının, eğitiminin, asayişinin, trafiğinin, nüfus dengelerinin mahvedilmesi mesele değildir, aslolan bizim keyfimizdir,
aslolan mutlu bir azınlığın ve onlara pastanın kırıntıları uğruna biat edenlerin mutluluğudur, idealler ve ideolojiler hedefe ulaşmak için sadece ve sadece laf salatasıdır derseniz, halkın aklıyla alay etmeye devam ederseniz ve buna rağmen halkın en az yarısını oluşturan idealist insanlar elini taşın altına koymaz ve bu ülkenin kaderini değiştirmezse, elbette haklısınız diyeceğim...
Amma ve lakin, bu kez kazın ayağı hiç de öyle değil, görünüş bu kez farklı...
Özgürgün popülizm uğruna cevizcinin çuvalından arsa, vatandaşlık, memurluk, kadro dağıta dursun UBP içinde bile Özgürgün’e karşı büyük bir öfke var ve büyük çoğunluk ona karşı bıçakları biliyor, onu sandığa gömme hesapları yapıyor...
Aynı şey Serdar Denktaş için de geçerli, DP’nin içindeki aklı selim insanların hemen hepsi Denktaş’ın iflah olacağı konusunda pes etti ve partiden uzaklaştı, artık partisel arayış içinde değiller, “ideal insan” arayışı içindedirler.
CTP’ye gelince, muhalefetteyken eleştirdiklerinin beterini iktidara her geldiğinde yaptı, akla hayale gelmeyen entrikalara girişti, hatta UBP’yi bile bölerek bir gecede kendine ÖRP adlı ucubeden bir iktidar ortağı yarattı, yetmedi, çıkarı doğrultusunda bir kez daha UBP ile iktidar koltuğuna oturdu, ayak oyunlarıyla kendini kapının önünde buldu, hararetle savunduğu demokrasi kavramını her seferinde ayaklar altına almakta hiçbir sakınca görmedi, bir zamanlar büyük hayallerle desteklenen ve bu partinin başkanlık koltuğuna sözde bir konsensusla oturan Tufan Hoca kredisinin son zerrelerini harcıyor, öyle ki geldiğimiz günde CTP’ye idealleri uğruna oy verenlerin büyük çoğunluğu artık CTP’nin de yönetenlerinin de adını duymak istemiyor...
HP’ye gelince... Bu partinin başında duran ve defalarca yerden yere vurduğum vatandaş Kudret Özersay, “dediğim dedik, çaldığım düdük, herşeyin en iyisini ben bilirim” tavırlarıyla, bugüne kadar dediklerinin de tam tersini yaparak, herkesin aklıyla alay etti, gerçekten ideal peşinde koşup da yukarda adı geçen üçlüden kurtulmak için asılacak dal arayan ve kurduğu (daha doğrusu kendisine kurdurulan) partiye sempati duyan insanları da pes ettirdi, daha dereyi görmeden paçaları sıvadı ama dereye bile giremeden tepeden tırnağa ıslanmayı becerdi, sırılsıklam oldu, şimdi ise kurulanacak havlu bulamıyor...Hele bir de insanlar kendisinin geçen seçimde yaptığı çağrısına uyarlar ve sadece karma oylardan partisine oy verirlerse, ki kendi aklına göre öyle de yapmalılar, seyredin siz HP’nin eriyen buzda patinajını...
TDP’ye gelince, ki benim de yaşam felsefeme en yakın insanların toplandığı parti olduğu için tereddüt etmeden milletvekili adayı olduğum partidir, önce bir silkelenme yaşadı, şaibesiz bir parti olmasına rağmen, tek derdi ülkenin ve halkın geleceği olan az sayıda idealist insanların toplandığı bir parti olmasına rağmen uzun zaman dikkate değer bir varlık gösteremedi, kendini halka anlatamadı, zaten anlatabilseydi de ganimet ve rant rehavetine kapılmış olan, UBP-CTP-DP üçlüsünün peşinde farklı sebeplerle koşan halk kitlelerinin anlayacağı, ya da anlamak isteyeceği de yoktu... Şimdilerde ise, kendini anlatmak için özel bir çaba sarfetmese de, kendini anlatmak için çok laf yerine toplumu layıkıyla yönetecek insanlardan oluşan bir vitrin gösterisiyle “işte ben buyum” dedi, iyi ile kötü arasındaki ayrımı iyi bilen idealist insanların dikkatlerini çekmeyi başardı, idealist insanların yüreklerinde, gönüllerinde yavaş yavaş taht kurmaya başladı...
Genel çerçevede mesele şu ki, ne zaman ki hayaller suya düştü, iş başa düştü...
Meclis’i Hababam Sınıfı’na çevirenlere karşı halkın genelinde benimki gibi giderek artan bir öfke duyulmaya başlandı, son zamanlarda...
Yıllarca KKTC eğitim ve medya dünyasının içinde yer aldım, halkın genelinde, öfkeyle karışık olsa da, hiç bu kadar büyük bir değişim ve ideal arayışı görmedim...
Artık idealist insanların kafasında yer eden şu olgu vardır: Siyaset şarlatanlarının 40 yıldır yaptıkları, bundan sonra yapacaklarının da garantisidir... Bu kadarı yeter, şimdi iş başa düştü, kendimizinkini kaybettik, bari çocuklarımızın geleceğini kurtaralım, siyasi tarikatlara ve siyasi çetelere artık prim vermeyelim, siyaseti şarlatanlığa çevirenlere, memleketi dingonun ahırına çevirenlere, dünyanın değil ama Kıbrıs’ın kaç bucak olduğunu gösterelim...