[caption id="attachment_8646" align="alignleft" width="150"] OSHAN SABIRLI[/caption] Günlük konuşmalarımız içerisinde yine kansere takıldığımız anlardan biriydi. Kanser üzerine konuşurken İstanbul’da görev yapan bir Kıbrıslı Türk doktorun adı geçti. Üstelik ülkemizde kanser konusunda ne kadar bilgiye, tedaviye ve imkanlara uzak olduğumuz gündem maddesi oldu. Hemen aklıma bir dönem annemin de rahatsızlanarak, Türkiye’de ameliyat olduğu sırada tanıştığım Kıbrıslı Türk doktorlar geldi. Alanında uzman, bilgi birikimi ve deneyimlerini yur dışında hastaları ile paylaşan insanlarımızı düşündüm. Göç kader midir sorusu aklıma geldi. Ülkede iki yönlü bir göç yaşanıyor. Ülkeden kaçan, ülkeye gelen insanlar. Hepsinin derdi ortak... Daha güzel koşullarda yaşamak özlemi var akıllarda.Dünyanın birçok farklı noktasında kilit görevlerde Kıbrıslı Türkleri görmek mümkün. Onlar ile sürekli gurur duyuyoruz. Kendimizce bu toprakları terk ettikleri için kızarken, aslında farklı nedenlerle neden bizim de kaçamadığımızı soruyoruz kendimize. Hayatının bir döneminde herkes kaçmak, kurtulmak istemiştir. Belki arayış farklıdır ama göç etmeye (hatta geri dönmeye) karşı o özlem hep oldu. Zaman zaman siyasetin dibe vurduğunu görüyoruz. Haksız kazançlar, kayırmacı, torpilci yapı, ne bildiğimizin değil, kimi bildiğimizin önemi olan bir ülkedeyiz. Dünyanın her yeri mi böyle? yoksa bu “Yavru Vatan” gerçek vatan olamadığı için midir kavgamız? Dağ gibi gençlerimizi görüyoruz bu ada topraklarının dışında. Yer etmek, kariyer kazanmak, para kazanmak için dişli çarklarında savaş veriyorlar. Üstelik eğitimli iş gücüne ihtiyaç olan bir dönemde, eğitim düzeyi ile övünç duyduğumuz topraklarda kimse hak ettiği noktada değil. Siyasiler ambargo, örnekleri ile savunma mekanizmalarını güçlendirdiler. Üstelik bu “tembel Kıbrıslı Türkler iş istemiyor, iş beğenmiyor” safsataları da var. Neden üniversite eğitimi almış tembeller Güney Kıbrıs’ta “inşaatlarda bile çalışmaktan, amelelik yapmaktan utanmıyor?” sorusunu sormak gerek birilerine. Biz hala Vakıflar Bankasını, geçici işçilerin durdurulmasını, Kamu Sınavı’nı geçemeyenlerin ek sınav hakkını tartışıyoruz. Siyasi figürlerimizin neredeyse tümü lider profili çizemiyor. Kemikleşmiş siyasi ideolojilerde gençlere açılım yapamıyor. Statüko veya daha da kabaca kolduk sevdası elle tutulur projeler üretmeye fırsat vermiyor. Gençlerin, özel sektörün, girişimciliğin ve yerli yatırım/istihdamın önünü açmak için ciddi bir çalışma yapılmıyor. Hal böyle olunca “böyle gelmiş, böyle gider” düşüncesinde biz farklı ülkelere ihracat yapmaya devam ediyoruz. 1970’lerde ve 1980’lerde daha çok bulaşıkçı ve ucuz iş gücü insanları ithal ediyorduk dünyaya. O ucuz iş gücü insanları bugün gurbette çok önemli iş insanları olmayı da başardı veya heba oldu. Bugün ise ihracata donanımlı, eğitimli iş gücünü gönderiyoruz yurt dışına. Değişen bir şey yok. Adam gibi siyasiler ithal etmediğimiz sürece de insanımızı ihraç etmeye devam edeceğiz.