Bu gün basın mensupları için ‘’Cumhurbaşkanlığında 100 gün’’başlıklı toplantıya katıldım. Cumhurbaşkanı bu 100 günü kronolojik bir düzen içerisinde elinden geldiğince net bir şekilde bir sunumla tamamladı.Eksik bıraktığı veya daha da açıklık gerektirecek konuların cevaplamasını da soru cevap bölümüne bıraktı. Açıklamalarında görüşmelerle ilgili karşılıklı ve süratli bir şekilde bundan önceki belgeler üzerinden bir tarama yapılmış ve uzlaşılan metinlerle birlikte Türk tarafının itirazları kırmızı Rum tarafının itirazlar mavi olarak renklendirilmiştir. Şimdiki görüşmeler bu renklerin ortadan kaldırılması içindir. Garantiler konusu hiç görüşülmemiştir, bu konu tüm garantörlerin birlikte olacağı bir konu olarak karar bağlanmıştır. İki taraf arasında uzlaşılan güven yaratıcı önlemler topluma da açıklanmış olup, kimisi uygulanmış diğerlerinin uygulanması için da iki taraf üzerinde çalışmaktadır yakın bir zamanda uygulamaya başlanacaktır. Önemli bir ara formül hellim tescili konusunda sağlanmıştır. Ancak bu konuda Türk tarafındaki Hükümete ve üreticilere büyük görevler düşmektedir. Gerekli oranları yakalayabilmek için özellikle küçükbaş hayvan üretiminin artırılması gibi hususlar süratle yapılmalıdır. Soru cevap bölümünde bir kısım gazeteci arkadaş yapılan veya uygulama bekleyen konuların dışında soru sormak için ordaydılar. Örneğin bu gazeteci arkadaşlar Ombudsman konusunda, YÖDAK konusunda, Basınla iletişim konusunda, Sportif faaliyetler konusunda açıklayıcı veya yapılan açıklamasının dışında daha geniş bilgi istemediler. Bu kısım gazeteci arkadaşların ana sorusu henüz daha temel ilkelerin dışında belirleme yapılmayan ‘’Mal konusu’’idi. Ortak noktalarının ikincisi sorularına hep Rum basınından veya herhangi bir Rum siyasinin beyanatını temel alarak soruya geçmeleriydi. Sanki Sn. Cumhurbaşkanı halkından bir şey gizliyormuş da onlar daha iyisini biliyormuş havasındaydılar. Mal konusunun ana soruları olmasının temelini da bazı siyasi parti temsilci veya milletvekilleri ile bazı sivil toplum örgütlerinin dillendirdiği ‘’Global mal değişimi ve KKTC koçanlarının geçerli olması’’gerekliliği üzerineydi. Bu maalesef toplumumuzda üzüm yemek yerine bağcı dövmek anlayışını sürdüren felsefenin temsilcilerinin her barış ve uzlaşma sürecinde olduğu gibi ortaya çıkmalarının sonucunda onları temsil eden kişilerin serzenişleri biçimindedir. Yazacaklar, konuşacaklar hep karşı tarafın yazdığı ve söylediği kendi savlarını kuvvetlendirecek materyali kullanacakları bir ortamdır.(Güneyde de ayni şeyleri yapanlar da fazlasıyla vardır)Sonuçta davulcunun şahidi zurnacı oyunu oynanmaktadır. Özellikle mal konusunda Sn. Akıncı’nın cevabı gayet nettir. Onlar anlamasa da bir kez daha ben yazayım, Kesinlikle global mal değişimi olmayacaktır.(yani tutanın elinde kalmayacak) Bireysel mal koçanları geçerli olacak fakat 41 yıllık kullanım nedeniyle kullanıcıların haklarının olduğu bir yöntem uygulanacaktır, Bu konuda kurulacak komisyona müracaat konusundaki yöntem da halen netleşmemiştir. komisyon tamamen tarafsız olacaktır. Bu toplantıda gündeme gelmeyen ve bana göre en önemli konu şudur. 1974’den günümüze geçen 41 yıl içerisinde Güneyde Türk’ten Rum’a ve Kuzey’de Rum’dan Türk’e satılan emlak ve arazi miktarları nedir ve bu eylemi yapanlar kimlerdir ve de miktarları nedir? 29 artı bir toprak bize kalacaksa geçen zaman içerisinde değişen topografik yapı bu sorunun çözümünde gerekli olacaktır.Örneğin Güneydeki varlığını satıp Kuzeyde da o mal varlıkları karşılığına aldığı emlakın durumu ne olacaktır?haksız yere tasarrufunda bulundurup üzerine bilmem kaç kat edindiği servet ne olacaktır? Galiba global mal değişimini savunanların en büyük korkuları bu sorulara verecekleri cevabın olmamasıdır..