SÖYLENENLER VE YAPILANLAR

Arif Alasya

Yıllardır söylenenler ve yapılanlar konusunda tüm söyleyenlerin sınıfta kaldığı acı bir gerçek.

Bu güne kadar ne seçilmek ve iş başına gelmek için söylemedik söz verilmedik vaat bırakmayan siyasilerin ve mensup oldukları partilerin başarılı olmalarını isterdim ama olmadı.

Uzmanlar, prof.’lar, Doçentler, Doktora ve Mastır yapmış onlarca kişi.

Bunlar oturuyor büyük bir emek sarf ederek partilerine seçimleri kazandırmak için projeler çıkartıyorlar. Bu projeler ile halka başarılı bir yönetim vaat ederek yetki istiyorlar.

Seçimlerde en çok seçmenden duyduğum şeyler ‘’Bakın bunlar çok güçlü, Bilmem kaç tane araba kiralamışlar, bütün arabaları gençlerle dolu, Mitingleri kalabalık, Diğerleri Miting bile yapacak kalabalık bulamıyorlar’’

Hâlbuki. Dönüp şunu sorgulamıyorlar bu söyledikleri şeyleri nasıl başarıyorlar. Hâlbuki cevap çok basit

  1. Her yıl bizlerden toplanılan vergilerle oluşturulan Bütçe’den vekil sayısına göre partisel yardım alıyorlar hem de azımsanacak bir rakam değil. Üç parti dışında kalanların aldıkları yardımlar ise parti bina kiralarını ve sekreterlerini ödeyemez. Seçime nasıl para bulacaklar ve gösteri yapacaklar.
  2. Meydanlara ve çemberlere topladıkları kalabalıklara gelince Şöyle bir düşünsünler bu üç parti Hükümet oldukları dönemde kaç kişiye makam mevki dağıtmışlar emekli olmayan kaçar tane müşavirleri var. Sadece bunlar ve bunların ailelerinin ne büyük bir kalabalık olduklarını görecekler. Bir de bunların yanlarına yeni nesilleri eklerlerse alın size müthiş bir kalabalık.

Bütün bunlara rağmen bu kalabalıkların az ve azınlık olduğunun bilincine varma gerekir.

Esas tehlikeli olan kendi çıkarını düşünerek ‘’Aman bunlar gene kazanacak bana ne ben kötü olmayım’’düşüncesine kapılan seçmendir.

Bu yazdıklarımı seçmen düşünsel ve eylem olarak değiştirmese aradan 50 yıl da geçse değişen bir şey olmaz.

Buraya kadar gelen giden Hükümetleri suçladık. Hâlbuki onların bir tek suçları vardır.

‘’1974 sonrası ganimetin tavan yaptığı, Makam ve mevkilerin ulu orta partizanca dağıtıldığı bir dönemde eldeki her şeyi kendi aralarında üleşerek yarattıkları toplumsal yıkıma kendi egemenliğini sağlamak için göz yuman Türkiye, sonunda tüketilen ekonomiyi düze çıkartıp ‘’Sosyal ve Ekonomik kalkınmayı ‘’sağlamak amacı ile sunulan, ancak asıl amacının Türkiye’ye daha bağımlı bir toplum yaratılmasını amaçlayan paketleri onaylamak.

Bu davranış öyle bir noktaya geldi ki Hükümette kim olursa olsun her ay paketi ve onun programını uygulama taahhüdü verme noktasına geldi.

Bu taahhüdü vermeyen ve yapmayan ne mi olur? Gider yerine yapan gelir. Seçimle mi gelir, partilerden istifalar ve ya transfer ya da dıştan destekle mi olur. Yoksa ÖRP örneğinde olduğu gibi bir akşam yeni bir parti kurarak Hükümet ortağı mı yapılır?

Nasıl olursa olsun Bizlere artık kendi iç dinamiklerimizle ülkemizin sosyal ve ekonomik kalkınmasını sağlayacak, var olan değerlerimizi pazarlamamız için başta Türkiye olmak üzere ambargolarımızı aşmamıza katkı koyacak. Uluslar arası hukuk içerisinde Kıbrıs Türk’ünün önünü açacak parti ve bireylere ihtiyacımız var.

Yeni yapılacak olası bir seçimde halk olarak başaramasak tükenmeye mahkûmuz.