Türkiye’nin güney komşularıyla ilişkileri Ortadoğu bölgesinin iç dengeleri açısından önem taşımaktadır. Ortadoğu’nun tarihi güç eksenleri Türkiye, Mısır ve İran dış üçgeninden oluşmaktadır. Suriye-Irak-Suudi Arabistan iç üçgeni bu dış üçgenin dengelerine göre şekillenmektedir. İsrail’in bölgeye yabancı niteliğine rağmen Ortadoğu’da tutunabilmesi de bu dengeleri etkin bir şekilde takip ve yönlendirme becerisinden kaynaklanmaktadır. Dolayısı ile Türkiye’nin gerek Suriye, gerek İsrail gerekse diğer bölge ülkeleriyle olan ikili ilişkilerinde takip edilecek politikada bu dengeleri mutlak surette göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu üçlü yapılanma içinde Irak ve Suriye politikaları kaçınılmaz bir şekilde Mısır ve İran politikalarını da devreye sokacaktır. Türkiye-İran-Irak üçgeni Mezopotamya-Basra hattının, Türkiye-Suriye-Mısır üçgeni Doğu Akdeniz hattının iç dinamiklerini belirleyen dengeler oluşturmaktadır. Bu üçlü ilişkilerde Türkiye dışlanan ve yalnızlaşan taraf olmamaya azami özeni göstermek zorundadır. Bu ülkelerin hemen hemen tamamıyla bunalımlı ilişkiler sürdüren ve doğrudan ya da dolaylı savaş yaşayan İsrail dahi bu üçlü dengeleri son derece etkin bir diplomasi ile gözetmektedir. Türkiye hangi gerekçe ile olursa olsun bu üçlü dengelerde ikili kutuplarla karşı karşıya kalmayacak bir esneklik içinde olmalıdır. Ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir ülke Ortadoğu’daki bu hassas üçlü dengelerde yalnız kalmanın yükünü kaldıramaz. Irak’ın gerek İran gerekse Kuveyt savaşlarında hesap edemediği temel unsur budur ve askeri üstünlük bu unsurun doğurduğu diplomatik esneklik zaafını ortadan kaldıramamıştır. Ortadoğu’da diplomatik esneklik altyapısından yoksun hiçbir askeri üstünlük kalıcı bir zafer getiremez. *** Yukarıdaki satırlar bana değil Davutoğlu Ahmet Hoca’ya ait. Başbakan Davutoğlu, 2001 yılında kaleme aldığı Stratejik Derinlik kitabında, bölgede denge politikası gözetmenin ve dış politikada esnekliğe sahip olmanın önemini bu satırlar ile vurgulamıştı. Türkiye dış politikasının geldiği noktayı görünce insan gerçekten hayret ediyor. Doğu Akdeniz’de aynı anda Mısır, İsrail ve Suriye’yi karşısına alan, sınır ihlali yaptığı gerekçesi ile Rus jetini vuran ve son olarak da Musul’a takviye asker gönderen iradenin hamlelerindeki cesareti maalesef Saddam Hüseyin’in Kuveyt işgalindeki cesaretine benzetiyorum. Kuveyt işgali öncesi ABD’nin Saddam’ı bilinçli bir şekilde cesaretlendirdiği ve yönlendirdiği sıkça dile getirilen bir iddia. Sonrası malumunuz... Acaba benzer bir şekilde kapalı kapılar ardında Türkiye’yi cesaretlendirici mesajlar, sözler mi verildi diye sormadan edemiyorum. Doğu Akdeniz’de tüm aktörler ile ipleri koparan, son olarak da Musul’daki asker sayısını arttırdığını ilan eden ve Irak yönetimi ile de papaz olan Türkiye, bölgede yalnız kalmanın yükünü kaldırabilir mi? Cevap Ahmet Hoca’nın satırlarında…