Su meselesi, Türkiye komplosu, üniversitelerde sıkıntı, nenemin becerisi

Ediz TUNCEL

Bu kadar saçmalık akıl alır gibi değil, ama işimiz gücümüz gerçekten saçmalık. Dünya ensemizde boza pişiriyor, biz ise mangalda kül bırakmadan çete-tarikat usulü devlet, halk yönetme derdindeyiz. Birinci mesele...Su meselesini hem Türkiye hem de bizim eğreti devletin siyasetçileri resmen yüzüne gözüne bulaştırdı. Özetle, Türkiye'nin isteğine göre KKTC'ye gelecek suyu akıl almaz imtiyazlarla donatılacak özel bir şirket yönetecek, KKTC'nin tüm su kaynakları ve bu kaynakların işletimi, kullanımı bu şirketin kontrolünde bulunacak... Yok daha neler... Eğer KKTC'de herhangi bir siyasetçi böylesine abuk subuk imtiyazlar içeren bir anlaşmaya imza atmışsa, veya atarsa, veya böyle bir anlaşma için mevkisini kullanarak bugünlere gelinmesine vesile olmuşsa, derhal doğrudan vatan hainliğinden yargılanmalıdır. Kimse kusura bakmasın ama, Türkiye ve KKTC arasındaki ilişki yıllar yılıdır rezaletin külliyen daniskası formatındadır ve bu şekilde ilişkiler sürdürülebilir değildir. İkinci mesele... 13. maaşlar hikayesi yılan hikayesine döndü, en sonunda mesele geldi dayandı "Türkiye parayı vermedi" meselesine... Türkiye'nin cebinden 13. maaş ödenecekse, eksik olsun ödenmesin, ödensin de kimin cebinden ödenecekse ödensin diyenlere de zehir zıkkım olsun... Özellikle özelde çalışanlardan toplanan vergilerle ve Türkiye'den alınan yardımlarla memurlara ve emeklilere ödenen 13. maaş sadece bir seferlik ödenmese ve bu kaynak bu ülkenin eğitim, sağlık, ulaştırma, trafik, sorunlarının giderilmesine, genel olarak kamu hizmetlerinin iyileştirilmesi gibi konulara şeffaf biçimde harcansa, bu ülkenin, bu toplumun dertlerinin çok büyük bir kısmı bir yıl içinde ortadan kalkar. Ancak herkes kısa günün avantasının derdinde, üstelik de bu avanta kimden gelirse gelsin de gelsin zihniyetinde... "Benim hakkım benim hakkım, senin hakkın da benim hakkım" zihniyeti maddi ve manevi olarak bütün değerlerini kaybetmiş bir ülkede, bir toplumda nasıl devam ettirilir, anlamak mümkün değil... Ha, ille de 13. maaş ödenecekse, memleketin her köşesi meyhane, kerhane, kumarhane ve siyasileri seçim dönemlerinde "yardımlarla" besleyen ve vergicikleri besledikleri siyasiler tarafından bir şekilde affedilen "işadamlarıyla" dolu, sadece bunların avantalarına dur deyin, bu kokuşmuş düzende yaratılan "al gülüm ver gülüm imtiyazlarını" ortadan kaldırın, bir değil on tane 13. maaş bile ödersiniz. Şunu iyice anlayın artık: Dört bir taraftan ateş çemberine alınmış, sahillerinden binlerce insanın cesedinin toplandığı, şehirlerinde ölümün ve dehşetin kol gezdiği, hiç kimsenin hiçbir yerde emniyette olmadığı, nerdeyse tüm ticari ilişkilerinin sıfırlandığı, etnik milliyetçilik kavgası adı altında bölücülüğün hat safhaya çıktığı, camilerin tuvaletlerinin bile cephanelik haline getirildiği, dinin siyasete olabilecek en ahlaksız yöntemlerle alet edildiği, üniversitelerin eğitim yuvası olmaktan çıktığı ve anarşi yuvasına, tarikat yuvasına dönüştüğü, her köşesinde düşmanlığın kol gezdiği, siyasetçilerin tek becerisinin öfke, nefret, kin kusmak, günah keçisi yaratmak, şahsi rant uğruna bir ülkenin bütün değerlerinin berhava etmek olduğu bir Türkiye KKTC'nin 13. maaşının derdine düşmez, düşemez... Bu şartlardaki bir Türkiye, artık kaşıkla verip kepçeyle almanın derdindedir, Türkiye'nin cebinden 13. maaş isterseniz, kaşıkla almayı ama kepçeyle vermeyi göze alacaksınız... Üçüncü mesele...Bir ülkenin canına ot tıkamak isterseniz, öncelikle ekonomik kaynaklarını, ekonomik ilişkilerini kısıtlarsınız. Bugün Türkiye'nin hemen bütün ekonomik ilişkileri bitmiş, bitirilmiş durumdadır. Ticari ilişkilerinin nerdeyse yarısını, enerji ihtiyacının da yarısından fazlasını sağladığı Rusya ile ilişkilerin sırf bir uçak düşürüldü diye berhava edilmesi, kesinlikle bir tesadüf değildir, beklenen ve istenen sonuçtur. Ortadoğu coğrafyası yeniden düzenleniyor, Amerika'nın yediği haltların ve yarattığı terör örgütlerinin eninde sonunda kendi başlarına da bela olacağının farkına varan hemen tüm Arap ülkeleri ve İran Türkiye'ye karşı cephe almış, Rusya'nın saflarında yer almış ve saflarını kesin hatlarla belirlemişlerdir. ABD'nin Ortadoğu'daki enerji kalelerinden biri olan Suudi Arabistan bile bütçe açığı vermiş ve benzinin fiyatını ikiye katlamıştır, birkaç yıl içinde de krallık ve şeriat yasalarıyla yarattıkları sistem kafalarına çökmeye başlayacaktır... Türkiye ise bütün bu enerji ve iktidar çatışmaları arasında iki arada bir derede kalmış, Amerika'nın istediği gibi "komadaki adam" statüsüne düşmüş, derdine derman bulma şanslarını hemen hemen toptan yitirmiş, kırk katır mı yoksa kırk satır mı seçeneğiyle karşı karşıya bırakılmıştır... Dördüncü mesele...KKTC'de üniversite öğrencisi nüfusu nerdeyse seksen binlere ulaştı. Ulaştı ulaşmasına da, devlet altyapısı tamamen çökmüş olan KKTC'de gevşek ortamdan cesaret alan öğrencilerin her Allah'ın günü karıştığı kavgalar, gürültüler, cinayetler, serserilikler, uyuşturucu olayları haber başlıklarından düşmez oldu. Daha da vahimi, otuz kırk sene önce Türkiye üniversitelerinde yaşanan anarşi ve bölücülük olayları KKTC üniversitelerinde de sıradan olaylar haline gelmeye başladı... YÖDAK verilerine göre KKTC'deki aktif üniversite sayısı 9, sırada olanların sayısını Allah bilir... Türkiye'de 2002'de 76 olan üniversite sayısı bugün 114'ü devlet, 76'sı da vakıf olmak üzere 190'a yükseldi, yükseldi yükselmesine de, üniversite açmakla akademik kalitenin artmayacağı ve akademik kalitenin artmadığı yerde üniversite öğrencilerinin de egolarını tatmin etmek için başka işlerin peşinde koşacağı gerçeği de artık mecburen kabul edilmeye başlandı... Nitekim, sadece KKTC'de hergün medya manşetlerine düşen ve öğrencilerin genç yaşlarında karıştığı ve ömür boyu boyunlarında bir leke olarak asılı duracak suç olayları artık işin çığırından çıktığını gösteriyor... Bizim hükümet ise hala Evkaf'ın su meselesinin derdinde... KKTC Meclisi'ndeki beyler ve bayanlar, bu ülkenin maliyesini, yatırımlarını, devlet işleyişini Türkiye idare edecekse, her sorunda da işin altından Türkiye ile olan ilişkilerdeki çarpıklıklar çıkacaksa, kusura bakmayın ama, böyle devlet yönetimini nenem bile tek ayak üstünde sizden ala yapardı...