Bütün suç sende!.
Sorumlu sensin ADA…
Sayısız eşkıyanın tecavüzüyle ahlâkı bozulmuş,
İhanete meyilli Afrodit’in aşka doymamış topraklarından
Dağlarından, ovalarından entrika fışkıran bu ADA’dan
Ne beklenilirdi kendine benzemekten başka…
Bu yüzden suçlu sensin aslında
Gecelerini yabancı yataklarda geçirmiş
Sabahın solgun çiçekleri kadınlar bilirim
Fahişeler daha namusludur onlardan
Memleketi sömüren kelli-felli adamlar bilirim
Erkekliğin anlamına uymayacak kadar haysiyetsiz
Çıkarlarından başka şey düşünmeyecek kadar sefil
Ki, köpekler daha onurludur onlardan
“Boynuz kulağı geçermiş” denir hep
Biz seni çoktan geçtik aslında
Sen bile masum kaldın şimdilerin yanında!.
Yine de en büyük suç
Senin mayanda… (*)
Gökyüzü gri bugün. Yağmur yağma ihtimali var. Kuşlar dallarda veya saçak altlarında sinmiş. Sesleri azalmış sanki. Onlar da yağmurun habercisi gibi. Göçmen kuşların çoğu sıcak ülkelere göçmüş bile ama geç kalanlar da var. Onlar da kafileler halinde süzülüyorlar gökyüzünde. İlkbaharla birlikte yeniden dönmek üzere gidiyorlar. Zamanlarını ne kadar da iyi biliyorlar.. Dikkat ettiniz mi hiç?.., Ne kadar düzenli, ne kadar disiplinli ve paylaşımcılar. Önlerinde mutlaka bir kılavuzları var. Başı o çekiyor, yolu o gösteriyor. Diğerleri belli bir düzende onu takip ediyorlar. Gidecekleri yere salimen ulaşacaklarını bilmenin huzuruyla uçuyorlar. Yol göstericilerine güveniyorlar.
Bizim de kılavuzlarımız var ama yıllardır bizi bir yere götüremiyorlar. Yerimizde saydırıyorlar. Güya bazen yola çıkarıyorlar, gerisin geri döndürüyorlar veya olmadık daha kötü yerlere götürüyorlar. Bu yüzden onlara uzun zamandır güvenimiz yok. Varmışlar yokmuşlar belli değil. Kendilerinden ve çıkar sağlama umudunda oldukları yakınlarından başka kimse umurlarında değil. Onların ve kayırıp zengin ettiklerinin tuzu kuru. Niye umursasınlar ki!.. Olan bunların haricinde olan vatandaşa oluyor. 1974 ten sonra rüyalarında göremeyecekleri kadar zengin oldu bazıları. Güneyden malını mülkünü bırakıp gelen göçmenlerin birçoğu hakkını alamazken çok az veya hiç hakkı olmayanlara ganimet mallar cömertçe dağıtıldı. Her seçim öncesi elde kalanlar da oy toplamak gayesiyle yine dağıtıldı. Torpili olmayanlar hiçbir şey alamadı, eşdeğer puan belgeleri çekmecelerde sarardı, eskidi. Aradan yıllar geçti değişen bir şey olmadı çünkü sahnedeki simalar hep ayni kaldı. Başarısızlığın vebalini üstüne atacakları bir Türkiye vardı ya!.. Onlar hep rahatlarına, çıkarlarına baktılar. Hatırlı kişilere karşılıksız büyük miktarlarda krediler verirken; büyük şirketlerin çoğundan vergi alınmaz veya vermeyenlerden hesap sorulmazken, asgari ücrete talim edenlerin faturasını ödeyemedi diye elektriği kesilirken bu memlekette adil bir yönetim sisteminden bahsetmek hiçbir dönemde mümkün olamadı.
Şimdilerde durumlar bunların da ötesine, daha kötüye gitti. Günah keçisi de Türk lirasının dövize karşı değer kaybetmesi oldu. Yönetenlerimiz her başarısızlıklarının nedenini buna bağlar oldu. Halkın ve özellikle dar gelirlinin ekonomik sıkıntıdan feryadı ayyuka çıkarken onlar o meşhur, akıcı nutuklarını elleri ve kollarıyla da takviye ederek sürdürmeye devam etseler, inandırıcı olmaya çalışsalar da olamıyorlar. Çünkü kabak tadı veren bu palavralara artık kimse inanmıyor. Seçim öncesi verdikleri sözlerin hilafına davranışlar ve uygulamalarla halkın nazarında ne kadar itibarsızlaştıklarının ve “bal yapmaz arı” diye nitelendirildiklerinin bilincine varabilselerdi keşke. Oysa umutlanmıştık bu yeni hükümetten. İnanmıştık diğerleri gibi olmayacaklarına. Heyhat… Gelen gideni aratmasa da bunlar “daha da beter çıktılar” dedirttiler sonunda.
Hiçbir şey yapamadıkları bir yana; umutlarımızın, beklentilerimizin tam aksine adlarını tarihe ZAM hükümeti olarak yazdırdılar.
Tavuktan sonra şimdi de Türkiye’den patates getirtmeye karar verdiler. Bizdekiler pahalıymış. Yok mu bunun ucuzlatacak tedbiri?.. Yerli üretici fahiş fiyatlara satıyorsa, marketler her gün etiket değiştirip fiyat artırıyorsa bu küçük yerde bunu denetleyecek bir mekanizması da mı yok bu devletin. Güzelim patates… Zavallı patates… Artık sofralarımızda onu görmekten de mahrum olacak Türkiye’nin sarı patatesine mahkûm edileceğiz. Oysa oradan gelenler gidişlerinde hellim gibi patatesi de götürüyorlardı Türkiye’ye. Yerli hiçbir şeyimiz kalmayacak sonunda.
Evet… Mevsim sonbahar… Eski yazılarıma bir baktım da ne çok şey yazmışım bu mevsim hakkında.. Nostalji, romantizm ve hüzün mevsimi diye nitelense de duyguların depreştiği, şiirlerin, şarkıların yaratıldığı ilham veren bir mevsimdi benim için Sonbahar. Şimdiyse sadece çok eski yılları hatırlayıp savaş yılları olsalar da o zamanları özleten bir zaman diliminden başka bir şey değil. Eski bir şarkı dönüp duruyor kaç gündür beynimde. Sesime ulaşamasa da “kalmadı tesellisi ne şarkının ne sazın” diye dökülüyor yüreğimden ve ağaçlar yaprak dökmek yerine saçlarını yoluyor bu Sonbaharda..
(*) Suçlu sensin ada adlı şiirimden